Kişisel ve Toplumsal Sağlık Konusu

Yükleniyor...

Kişisel ve Toplumsal Sağlık 186

Sağlık Kavramı

Sağlıklı olmak, bedensel, zihinsel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir ve yaşam kalitesinin temel koşuludur.

► Yeterli ve dengeli beslenme, kişisel hijyen ve düzenli spor gibi uygulamalar genellikle ihmal edilir; ancak sağlık sorunları ortaya çıktığında bu unsurların önemi daha iyi anlaşılır.

► Sağlıklı olmak, mutlu, huzurlu ve verimli bir yaşam sürdürmek için vazgeçilmezdir. Sağlığın önemi sıklıkla “Sağlıktan büyük zenginlik yoktur.” gibi sözlerle vurgulanır. Sağlıklı olmak, insanların çalışmasına, üretmesine ve toplumla olumlu ilişkiler kurmasına olanak tanır.

► Sağlık kavramı, kişilere, toplumlara ve zamana göre farklı şekillerde değerlendirilir. Ekonomik, sosyal ve kültürel durumlar, sağlık algısını etkileyen temel belirleyicilerdir.

DSÖ’ye göre sağlık, sadece hastalık veya engellilik olmaması değil; bireylerin bedensel, zihinsel, ruhsal ve sosyal açıdan tam iyilik durumudur.

► Bu anlayışa göre, toplumların eğitim ve kültür düzeyi arttıkça, sağlıklı olma bilinci de gelişir.

► Bazı toplumlarda sıkça karşılaşılan baş ağrısı veya romatizma gibi durumlar normal kabul edilirken, bunlar ciddi sağlık sorunlarının belirtisi olabilir.

► Sağlık, bireylerin yaşama katılabilme, stresle başa çıkabilme ve toplumla sağlıklı ilişkiler kurabilme yeteneklerini de içerir.

► Sağlık, bedensel, zihinsel, ruhsal ve sosyal iyilik durumlarının bir bütünüdür.

Bedensel iyilik, vücut organlarının eksiksiz çalışmasını; zihinsel iyilik, olayları algılama, yorumlama ve mantıklı düşünme yeteneğini;

Ruhsal iyilik, duygu ve düşünceleri dengeli yönetebilme becerisini; sosyal iyilik ise insanlarla sağlıklı ilişkiler kurma ve topluma uyum sağlamayı ifade eder. Sağlığın bozulmasıyla hastalık ortaya çıkar ve bireyin yaşam kalitesi düşer.

Engellilik, bireyin fiziksel veya zihinsel yetilerini kaybetmesi ya da kısıtlanması nedeniyle desteğe ihtiyaç duymasıdır.

► Görme, işitme, dil-konuşma, fiziksel, spastik ve zihinsel engeller başlıca engel türleridir.

► Engelli bireyler genellikle sosyal hayatta ayrımcılığa uğrar ve eğitim, sağlık, barınma, istihdam gibi temel haklardan yeterince yararlanamazlar. “En büyük engel, engellenmektir.” ifadesi, engelli bireylerin karşılaştığı fiziksel engellerden çok, toplumun bilinçsizce oluşturduğu engellerin onların hayatını zorlaştırdığı gerçeğini vurgular. Engelli bireylerin topluma tam ve eşit şekilde katılmalarını sağlamak için destekleyici politikalar geliştirilmelidir.

Çevresel Etmenlerin Kişi ve Toplum Sağlığına Etkileri

► Hastalıkları önlemek, tedavi etmekten daha akılcı ve ekonomik bir yaklaşımdır. Sağlığı koruyup geliştirmek için sağlığa etki eden temel faktörleri bilmek gerekir.

İnsan sağlığını etkileyen başlıca etmenler; çevresel etmenler, yaşam şekli ve sosyoekonomik durum, alınan sağlık hizmetleri ve genetik faktörlerdir.

► Çevresel etmenler, iklim, hava kirliliği, su kalitesi, atık yönetimi, giyim, beslenme alışkanlıkları ve genel yaşam alanları gibi unsurları kapsar. İnsan ve çevre karşılıklı olarak birbirini etkiler; bazı çevresel faktörler hastalıkları tetiklerken bazıları hastalıkların etkilerini azaltabilir.

Biyolojik, fiziksel ve kimyasal etmenler sağlığı tehdit eden başlıca çevresel faktörler şunlardır.

- Gürültü,

- Radyasyon,

- Cep telefonu kullanımı,

- Su ve hava kirliliği,

- Çöpler,

- Kanserojen maddeler ve

- GDO’lar

Bu nedenle, çevreyi koruyarak ve sağlıklı yaşam koşulları oluşturarak hastalıkların önüne geçmek mümkündür.

Gürültü

Gürültü, insan, hayvan veya makine kaynaklı rahatsız edici seslerdir ve insan sağlığı üzerinde birçok olumsuz etkiye sahiptir.

► Trafik, sanayi bölgeleri, televizyon ve müzik aletlerinin yüksek sesi gibi faktörler, işitme kaybı, stres, uyku bozukluğu, dikkat dağınıklığı ve iş veriminde düşüş gibi sorunlara yol açar. Gürültünün zararları, maruz kalma süresi ve şiddetiyle doğru orantılıdır. Araştırmalar, gürültünün azaltılmasının iş kazalarını ve zorluklarını azalttığını, verimi artırdığını göstermektedir.

► Ses şiddeti desibel (dB) ile ölçülür ve 30-140 dB aralığındaki sesler insan sağlığını farklı seviyelerde etkileyebilir. 90 dB üzerindeki sesler baş ağrısı, davranış bozuklukları ve işitme kaybına neden olurken, 140 dB üzerindeki sesler ciddi beyin hasarına ve kulak zarının patlamasına yol açabilir.

► Gürültüyü azaltmak için gereksiz korna kullanımından kaçınılmalı, havaalanları ve sanayi bölgeleri yerleşim alanlarından uzağa kurulmalı, ses yalıtımı yapılmalı ve iş yerlerinde gürültü seviyesini düşürecek önlemler alınmalıdır.

Radyasyon

Radyasyon, elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar şeklinde yayılan ve insan sağlığını doğrudan etkileyen bir enerji türüdür.

► Doğal kaynakları arasında Güneş, toprak ve uzay bulunurken, yapay radyasyon kaynakları arasında nükleer santraller, cep telefonları, mikrodalga fırınlar, televizyonlar ve röntgen cihazları yer alır.

► Radyasyon, DNA'ya zarar vererek hücrelerin işlevini bozabilir ve genetik mutasyonlara yol açabilir. DNA’da meydana gelen değişiklikler, kanser gibi ciddi hastalıkların oluşmasına neden olabilir.

Radyasyonun insan vücuduna etkileri şöyle sıralanabilir:

► Göğüs, akciğer, deri kanseri ve lösemi gibi hastalıkları tetikleyebilir.

► Gözlerde katarakt oluşumuna neden olabilir.

► Mide ve sindirim sistemini etkileyerek mide bulantısı, ishal ve kusmaya yol açabilir.

► Kadınlarda yumurtalık, erkeklerde ise testis ve prostat sağlığını olumsuz etkileyebilir. Ayrıca, akyuvarları tahrip ederek vücut direncini düşürüp bağışıklık sistemini zayıflatabilir.

► Tamamen korunmak mümkün olmasa da radyasyonu en aza indirmek için bazı önlemler alınabilir.

► Elektrikli aletlerin fişi kullanılmadığında çekilmeli, bilgisayar ve televizyon ekranlarından uzak durulmalı, LED lambalar tercih edilmeli ve elektrikli battaniye ile saç kurutma makinesi gibi cihazlar mümkün olduğunca az kullanılmalıdır.

► Ayrıca cep telefonları kısa süreli kullanılmalı ve gereksiz radyasyon maruziyetinden kaçınılmalıdır. Günlük hayatta bu önlemlere dikkat edilmesi, radyasyonun olumsuz etkilerinden korunmada önemli bir rol oynar.

Cep Telefonu Kullanımı

► Cep telefonu kullanımı günümüzde giderek yaygınlaşırken, bunun insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri de araştırılmaktadır. Araştırmalar, cep telefonlarının kanser türleri, lösemi, hücre ve DNA sentezinde bozulmalar, üremede azalma, kan basıncının artması, davranış bozuklukları ve çocuklarda öğrenme güçlüğüne neden olabileceğini göstermektedir. Özellikle uzun süreli maruziyetin bu olumsuz etkileri artırabileceği belirtilmektedir.

► Cep telefonları, yetişkinlere kıyasla çocuklar ve gençler üzerinde daha büyük bir etkiye sahiptir. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 16 yaş altındaki bireylerin cep telefonu kullanmaktan kaçınmasını önermektedir. Çocukların gelişim sürecinde oldukları göz önüne alındığında, elektromanyetik radyasyona karşı daha hassas oldukları ve uzun vadede sağlık sorunları yaşama risklerinin daha yüksek olduğu belirtilmektedir.

► Cep telefonlarının olumsuz etkilerini azaltmak için bazı önlemler alınabilir. Özellikle telefonla konuşurken kulaklık kullanılması, elektromanyetik dalgaların doğrudan beyne ulaşmasını engelleyerek sağlık üzerindeki zararları azaltabilir. Ayrıca, kullanılmadığı durumlarda telefonun kapatılması veya vücuttan uzak bir yerde tutulması önerilmektedir. Bu basit önlemler, cep telefonlarının yaydığı radyasyonun zararlarını en aza indirmeye yardımcı olabilir.

Hava Kirliliği

Hava kirliliği, atmosferdeki gazların ve kirleticilerin belirli bir seviyeyi aşarak insan sağlığına ve ekosisteme zarar verecek yoğunluğa ulaşmasıdır. Hava kirliliğinin temel kaynakları, fosil yakıtların yanmasıyla ortaya çıkan atıklar olup, sanayi tesisleri, motorlu taşıtlar ve ısınma amaçlı kullanılan yakıtlar bu kirliliğe büyük katkıda bulunmaktadır. Özellikle karbon monoksit (CO), kükürt dioksit (SO₂), azot dioksit (NO₂), ozon (O₃), partikül maddeler (PM) ve kurşun (Pb) gibi kimyasal bileşenler hava kalitesini düşürerek insan sağlığına zarar vermektedir.

► Hava kirliliği, çocukların akciğer gelişimini olumsuz etkileyerek kronik solunum yolu hastalıklarının artmasına neden olur. Bunun yanı sıra KOAH, astım, bronşit ve akciğer kanseri gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Ayrıca, hava kirliliği yalnızca insanları değil, diğer canlıları da etkileyerek ekosistemde bozulmalara ve ekonomik kayıplara neden olur. Sanatsal ve mimari yapılar da hava kirliliğinin tahrip edici etkilerine maruz kalır. Avrupa Çevre Ajansı'nın 2024 verilerine göre hava kirliliği, Avrupa’da insan sağlığını en çok tehdit eden çevresel sorunlardan biri olmaya devam etmektedir.

► Hava kirliliğini önlemek için yeşil alanların korunması ve artırılması, toplu taşıma kullanımının teşvik edilmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması gibi önlemler alınmalıdır. Kömür yerine doğal gaz kullanımı özendirilmeli, bina izolasyonları güçlendirilerek ısı kaybı azaltılmalı, sanayi bacalarına filtre takılarak arıtma tesisleri kurulmalıdır. Ayrıca, geri dönüşüm tesislerinin artırılması atıkların doğaya zarar vermesini önleyerek hava kirliliğinin etkilerini azaltabilir. Hava kirliliği yalnızca atmosferi değil, zamanla toprak ve su kaynaklarını da kirleterek çevresel tahribata neden olmaktadır.

Su Kirliliği

Su kirliliği, nehir, göl, deniz ve yer altı sularında zararlı maddelerin bulunmasıyla ortaya çıkar. Özellikle Marmara Denizi’ndeki müsilaj (deniz salyası), deniz yaşamını tehdit eden ciddi bir kirlilik örneğidir. Kirlenen su, çevresindeki canlılara geçerek besin zincirinde birikime, bazı türlerin yok olmasına ve salgın hastalıkların yayılmasına neden olabilir. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre her yıl yaklaşık 3,2 milyon kişi temiz suya erişemediği için bulaşıcı hastalıklardan hayatını kaybetmektedir.

► Su kirliliğinin başlıca sebepleri arıtılmadan doğaya bırakılan evsel ve sanayi atıklarıdır. Bunun yanı sıra yanardağ patlamaları, fırtına, radyoaktivite ve depremler gibi doğal olaylar da kirliliğe yol açabilir. Petrol atıkları, tarımsal gübrelerdeki azotlu ve fosforlu bileşikler, ağır metaller ve hastalık yapan mikroorganizmalar suları kirleten en önemli maddeler arasındadır. Ayrıca, enerji santrallerinde kullanılan ve ısınarak geri bırakılan sular da oksijen seviyesini düşürdüğü için su canlıları için büyük bir tehdit oluşturur.

► Su kirliliğini önlemek için sanayi ve yerleşim alanları su kaynaklarının yakınına kurulmamalı, arıtma tesisleri etkin şekilde çalıştırılmalı ve deniz araçlarının atık boşaltması engellenmelidir. Erozyonu önlemek amacıyla ağaçlandırma ve teraslama çalışmaları yapılmalı, tarım ilaçları ve kimyasal atıklar ayrı toplanarak geri dönüşüme hazırlanmalıdır. Ayrıca, temiz suyun tasarruflu kullanılması su kaynaklarının korunması açısından büyük önem taşımaktadır.

Çöpler

Çöpler, işlevini yitirmiş ve imha edilmesi gereken her türlü atık maddeyi ifade eder. Toprak ve suyu kirleten çöpler, şehirlerin önemli sorunlarından biri olup hem görsel hem de kimyasal kirliliğe yol açar. Ayrıca, bu atıklar sinek, böcek ve fare gibi zararlıların üremesine elverişli ortam hazırlayarak hastalıkların yayılmasına neden olur. Çöpler, kaynaklarına göre evsel, ticari, inşaat, elektronik, tehlikeli sanayi, tıbbi, nükleer ve patlayıcı atıklar olarak sınıflandırılabilir.

► Özellikle plastik, lastik, metal, cam ve elektronik atıklar doğada uzun yıllar bozulmadan kaldığı için geri dönüşümle tekrar değerlendirilebilir. Kâğıt, karton ve ambalajlar da geri dönüştürülebilen diğer atıklar arasındadır. Sebze, meyve ve hayvansal atıkların çürümesi, hem hastalık taşıyan zararlılara üreme ortamı sağlar hem de kötü koku yayar. Çöp alanlarında biriken metan gazı patlama riski oluşturarak büyük tehlikelere yol açabilir. Tıbbi atıklar ise hastaneler ve sağlık kuruluşlarından çıkan en tehlikeli atıklar olup özel yöntemlerle toplanıp imha edilmelidir. Bu nedenle evsel atıklar siyah, geri dönüştürülebilir atıklar mavi, tıbbi atıklar ise kırmızı poşetlerde toplanmalıdır.

► Çevreyi ve insan sağlığını koruyabilmek için çöplerin zamanında toplanması ve uygun şekilde yok edilmesi büyük önem taşır. Günümüzde bazı yerel yönetimler, kurdukları geri dönüşüm tesislerinde çöplerden elektrik enerjisi, ısı ve gübre üretirken; kâğıt, cam, metal ve plastik gibi maddeleri işleyerek ekonomik kazanç sağlamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, hava, su, toprak ve radyoaktif kirlilikle ilgili ihbarları Alo 181 hattı üzerinden değerlendirerek çevreyi koruma çalışmalarına destek vermektedir.

Kanserojen Maddeler

Kanserojen maddeler, kanser yapıcı etkisi olan fiziksel, kimyasal, biyolojik veya radyoaktif maddelerdir. Günlük hayatta farkında olmadan maruz kaldığımız birçok madde kanserojen özellik taşıyabilir. Tütün ve tütün ürünleri dumanı, böcek ilaçları, asbest, ağır metaller (kurşun, cıva, kadmiyum), benzen, bazı gıda katkı maddeleri, kozmetiklerdeki kimyasallar, anilin boyaları, radyasyon ve bazı virüsler bilinen kanserojenler arasında yer alır. Bu maddeler, insan vücudundaki sağlıklı hücrelerin yapısını bozarak kanser oluşumuna yol açabilir.

► Özellikle tütün ve tütün ürünleri içerisindeki ağır metaller, arsenik ve katran bileşenleri ağız içi, gırtlak, akciğer, mide, mesane ve böbrek kanseri gibi hastalıklara neden olabilir. Bunun yanında kızartılmış yiyecekler ve işlenmiş et ürünleri (sosis, salam, sucuk, jambon) de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından kansere yol açan maddeler listesine alınmıştır. Bu tür besinlerde bulunan kimyasal bileşikler, vücutta uzun vadede kanserojen etki gösterebilir.

► Kanserle mücadelede en önemli faktörler korunma ve erken teşhistir. Sağlıklı bir yaşam için kanserojen maddelerden mümkün olduğunca kaçınılmalı, dengeli beslenilmeli ve düzenli sağlık kontrolleri yapılmalıdır. Kanser riskini azaltmak için sigara ve alkol kullanımından kaçınılmalı, işlenmiş ve katkı maddeli gıdalar yerine doğal ve sağlıklı besinler tüketilmelidir. Ayrıca, kimyasal maddelere uzun süre maruz kalınan ortamlarda koruyucu önlemler alınmalı ve bilinçli tüketim alışkanlıkları geliştirilmelidir.

Vektörler

Vektörler, kendi vücutlarında hastalık oluşturmayan ancak bu hastalık etkenlerini başka canlılara bulaştırabilen taşıyıcılardır. Bit, pire, tahtakurusu, hamam böceği, kene, karasinek, sivrisinek, tatarcık gibi eklem bacaklılar ile fare ve sincap gibi kemiriciler vektör olarak bilinir. Bu canlılar, hastalıkları insanlara çeşitli yollarla bulaştırarak ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.

► Her vektör, farklı hastalık etkenleri taşır. Örneğin, karasinekler trahom, bazı keneler Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), dişi anofel sivrisinekler sıtma, bitler tifüs, pireler ise veba ve tifüs hastalıklarını bulaştırabilir. Bu hastalıkların yayılması genellikle vektörlerin yoğun olduğu bölgelerde daha fazladır ve özellikle hijyenin düşük olduğu alanlarda büyük risk oluşturur.

► Vektörlerle mücadelede üç temel yöntem uygulanır. Biyolojik mücadele, vektörlerin doğal düşmanlarını kullanarak popülasyonlarını azaltmayı hedefler. Kimyasal mücadele, ilaçlar kullanılarak vektörleri yok etmeyi amaçlar. Fiziksel mücadelede ise vektörlerin yaşamasına uygun ortamlar ortadan kaldırılır. Özellikle temizlik ve hijyen kurallarına dikkat etmek, su birikintilerini önlemek ve ilaçlama yapmak vektör kaynaklı hastalıkları önlemede önemli bir rol oynar.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)

Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO'lar), bir organizmanın gen diziliminin değiştirilmesi veya başka bir organizmadan gen aktarımı yapılmasıyla yeni özellikler kazanmasını sağlayan canlılardır. Bu organizmalara transgenik canlı, elde edilen ürünlere genetiği değiştirilmiş gıda (GDG) denir. İlk GDO çalışmaları, basit genetik yapıları nedeniyle bakteriler, arkeler ve meyve sinekleri üzerinde yapılmıştır. Günümüzde GDO teknolojisi sayesinde insülin, kan pıhtılaşma faktörü ve büyüme hormonu gibi maddeler üretilebilir, bulaşıcı hastalıklara karşı dirençli bitkiler geliştirilebilir ve iklim değişikliklerine uyum sağlayan tarım ürünleri elde edilebilir. Ayrıca, genetik mühendisliği sayesinde nakil için uygun organlar üretilebilen hayvanlar yetiştirme çalışmaları da yapılmaktadır.

► GDO'ların tarım, hayvancılık ve tıp alanlarında birçok avantajı bulunur. Daha verimli ve hastalıklara dayanıklı tarım ürünleri, besin değeri artırılmış gıdalar (örneğin A vitamini açısından zengin altın pirinç) ve iklim değişikliklerine dirençli mahsuller bu teknolojinin sunduğu önemli faydalardır. Ayrıca, GDO'lu hayvanlar sayesinde süt proteinlerinin iyileştirilmesi, hastalıklara karşı daha dayanıklı sürüler yetiştirilmesi ve antibiyotik kullanımının azaltılması gibi olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Ancak, GDO'ların uzun vadede insan sağlığına ve ekosisteme etkileri tam olarak bilinmemektedir ve bu nedenle bazı bilim insanları bu teknolojiyi eleştirmektedir.

► GDO’ların olası zararları arasında alerjik ve toksik etkiler, ekolojik dengenin bozulma riski ve biyolojik çeşitliliğin tehdit altına girmesi gibi kaygılar öne çıkmaktadır. Genetiği değiştirilmiş bitkilerin toprak ekosistemine zarar verebileceği, besin zincirinde bozulmalara yol açabileceği ve uzun vadede tarımın büyük biyoteknoloji şirketlerine bağımlı hale gelmesine neden olabileceği tartışılmaktadır. Ayrıca, terminatör teknolojisi adı verilen yöntemle bazı biyoteknoloji şirketleri kısır tohumlar üreterek çiftçilerin her yıl yeni tohum almak zorunda kalmasını sağlamaktadır. GDO'ların çevresel ve sağlık üzerindeki etkileri tam olarak anlaşılamadığı için bu teknolojinin daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyduğu görüşü yaygındır.

Konuya Ait Sorular