Canlıların aldığı besin ve oksijenin hücrelere, hücrelerde oluşan karbondioksit ve diğer metabolik atıkların ilgili boşaltım organlarına taşınması gerekir. Gelişmiş canlılarda bu taşıma dolaşım sistemi ile sağlanır.
Gelişmiş canlılarda dolaşım sistemi maddelerin taşınmasından başka;
► Bağışıklığın sağlanması,
► Vücut sıcaklığının düzenlenmesi,
► Hormonal düzenleme görevlerini de yerine getirir.
Bütün canlılar dolaşım sistemine sahip değildir. Dolaşım sistemine sahip olan canlılarda iki çeşit dolaşım görülür. Bunlar;
1. Açık Kan Dolaşımı
2. Kapalı Kan Dolaşımı
1. Açık Kan Dolaşımı
► Sadece omurgasız hayvanlarda görülür.
► Besin ve oksijen ihtiyacı az olan canlılarda bulunur.
► Dolaşım sisteminde kalp, atardamar ve toplardamarlar bulunur. Kılcal damarlar bulunmaz.
► Kanın akış hızı yavaştır.
► Vücut sıvısı olan kan hemolenf olarak adlandırılır.
► Hemolenf ile hücreler arasındaki madde alışverişi sinüs denilen vücut boşluklarında olur.
► Hemolenf ile; besinler, metabolizma atıkları ve hormonlar taşınır. Ancak solunum gazları (O2 ve CO2) taşınmaz.
2. Kapalı Kan Dolaşımı
► Bazı omurgasızlarda (toprak solucanı, mürekkep balığı ve ahtapot) ve tüm omurgalı hayvanlarda (balıklar, kurbağalar, sürüngenler, kuş ve memeliler) görülür.
► Kalp, atardamar, toplardamar ve kılcal damarlar bulunur.
► Kan damarların içinde dolaşır. Vücut boşluklarına çıkmaz.
► Kanın akış hızı ve basıncı yüksektir.
► Enerji ihtiyacı fazla olan canlılarda görülür.
► Kan ile hücreler arasındaki madde alışverişi kılcal damarlar aracılığı ile olur.
► Kan ile besinler, metabolizma atıkları ve hormonların yanında solunum gazları (O2 ve CO2) taşınır.
► İnsanlarda kapalı dolaşım sistemi bulunur.
İnsanda Dolaşım Sistemleri
İnsanda iki dolaşım sistemi bulunur. Bunlar;
1. Kan Dolaşım Sistemi
2. Lenf Dolaşım Sistemidir.
► Bu sistemler sinir ve endokrin sistem tarafından kontrol edilir.
► Kan dolaşım sistemi; kalp, damarlar (atar, toplar ve kılcal damarlar) ve kan olmak üzere üç kısımda incelenir.
► Lenf dolaşım sistemi ise; lenf damarları (toplar ve kılcal damarlardan oluşur.), lenf sıvısı ve lenf düğümlerinden oluşur. Lenf sisteminde kalp ve atardamar bulunmaz. Bu nedenle lenf sıvısı yavaş hareket eder.
Bunların dışında insanda portal dolaşım da bulunur. Portal dolaşım; mide, ince ve kalın bağırsak, pankreas ve dalaktaki kanı kapı toplardamarı aracılığı ile karaciğere getiren ve kalbe ulaştıran dolaşımdır.
İnsanda dolaşım sistemleri sayesinde kanın taşıdığı oksijen, besin, hormon gibi moleküller vücut hücrelerine kadar iletilir.
Hücrelerde oluşan atık maddeler ise ilgili yapılara ulaştırılarak vücuttan uzaklaştırılması sağlanır.
1. Kan Dolaşım Sistemi
İnsanda kan dolaşım sistemi; vücut hücrelerinin ihtiyacı olan oksijen, besin ve hormon gibi moleküllerin hücrelere iletilmesini, atık maddelerin uzaklaştırılmasını sağlar.
► İnsanda kan dolaşım sistemi kardiyovasküler sistem olarak da ifade edilir.
► Kardiya (kalp) ve Vaculum (damar) kelimelerinin biraraya gelmesi ile oluşur.
Kardiyovasküler sistem;
1. Kalp,
2. Kan Damarları,
3. Kan sıvısından oluşur.
1. KALP
► İnsanda kalp; göğüs boşluğunda göğüs kemiğinin (sternum) hemen arkasında, iki akciğerin arasında, biraz sola eğik konumdadır.
► Yaklaşık olarak her insanın kendi yumruğu büyüklüğündedir. (240 - 340 gr. ağırlığındadır.)
► Büyük çoğunluğu kastan oluşan bir organdır.
► Yaşlandıkça kalbin büyüklüğü ve ağırlığı artar.
Kalp dıştan içe doğru üç tabakadan oluşur.
1. Perikart
2. Miyokart
3. Endokart
1. Perikart
► Kalbi dıştan saran, bağ dokusundan oluşan iki katlı bir zardır.
► Kalbi ve kalbe bağlı damarların köklerini çevreler.
► İki katlı olan zarlar arasında lenf sıvısına benzeyen kaygan bir sıvı bulunur. Bu sıvıya Perikardiyal Sıvı denir.
► Bu sıvı; kalp atışları sırasında oluşan sürtünmelerin etkisini azaltarak kalbin çalışmasını kolaylaştırır.
2. Miyokart
► Kalp kasından oluşan orta tabakadır.
► Kalp kası sayesinde kalbin çalışması gerçekleşir.
► Kalp kasının yapısı iskelet kasına, çalışması düz kasa benzer. Yani otonom sinir sisteminin kontrolünde istemsiz olarak kasılır. Kendi impulslarını oluşturma özelliğine sahiptir. Bu yönü ile diğer kas çeşitlerinden ayrılır.
► Miyokart tabakası kalbin karıncıklarında kalın, kulakçıklarında ise incedir.
► Çünkü kan akciğerlere ve vücudun diğer kısımlarına karıncıklardan pompalanır.
► Miyokartın en kalın olduğu yer; sol karıncık duvarıdır.
► Çünkü bu kısım kanı kuvvetli bir şekilde tüm vücuda pompalar.
► Sol karıncığa bağlı olan aort atardamarının çıktığı yerden küçük damarlar ayrılarak, miyokart tabakasında kılcallara dağılır. Bu kılcallara koroner damarlar denir.
► Koroner damarlar; kalbi besleyen damarlardır. Yani kalp kendi içinden geçen kandan beslenmez. Bu nedenle kalbin içinden geçen kanın yoğunluğu değişmez.
► Koroner damarlar tıkanır ya da daralırsa, kalp ihtiyacı olan besin ve oksijeni alamaz. Bu durumda kalp krizi (enfarktüs) oluşur.
3. Endokart
► Kalp boşluğunu saran en iç tabakadır. Kalbin iç yüzeyini örten zardır. Kaygan ve pürüzsüz bir yapıya sahiptir.
► Tek sıralı, yassı epitel dokudan oluşur.
► Kılcal kan damarları bulundurmaz.
Sağ kulakçık ile sağ karıncıktaki kanın bileşimi aynıdır. (Karbondioksitçe zengindir.)
Sol kulakçık ile sol karıncıktaki kanın bileşimi aynıdır. (Oksijence zengindir.)
Kalp kendi içindeki kandan besin veya oksijen alamaz. Miyokard tabakasının içinde aorttan ayrılan ve kalbi besleyen Koroner Damarlar yer alır. Koroner atardamarın kılcalları ağ oluşturarak kalbin besin ve oksijen ihtiyacını karşılar. Kalp gevşediği zaman koroner kılcal damarlar kalbi besler.
Kalbin Bölümleri ve Kapakçıklar
► İnsanda kalp dört odacıktan oluşur.
► Üstte iki kulakçık (atrium), altta iki karıncık (ventrikül) bulunur.
► Kalbin sağ ve sol bölümü tam bir perde ile ayrılmıştır. Bundan dolayı sağda bulunan kirli kan ile solda bulunan temiz kan asla birbirine karışmaz.
Kalbin sağ kulakçık ve karıncığında; karbondioksitçe zengin olan ve vücut dokularından gelen kirli kan bulunur.
Kalbin sol kulakçık ve karıncığında ise; oksijence zengin olan ve akciğerlerden gelen temiz kan bulunur.
► Kısaca kalbin sağ tarafında daima kirli kan, sol tarafında ise temiz kan bulunur.
► Kalbin sağ ve sol kulakçıklarına toplardamarlar bağlıdır.
Sağ kulakçığa; kan ve lenf dolaşımının getirdiği kan giriş yapar. (Alt ve üst ana toplardamarlarla)
Sol kulakçığa ise; akciğerlerden temizlenerek gelen kan giriş yapar. Bu temiz kan akciğer toplardamarı ile sol kulakçığa getirilir.
► Vücudumuzdaki toplardamarlar genellikle kirli kan taşırken akciğer toplardamarı temiz kan taşır.
► Atardamarlar ise temiz kan taşırken akciğer atardamarı kirli kan taşır.
► Kalbin karıncıklarından atardamarlar çıkar.
► Sağ karıncıktan; vücuttan toplanarak kalbe gelen kirli kanı, temizlenmek üzere akciğerlere götüren akciğer atardamarı çıkış yapar.
► Sol karıncıktan ise; vücudun en büyük atardamarı olan aort atardamarı çıkar.
► Aort, kalpteki temiz kanı tüm vücuda pompalar.
Kalpte bulunan kapakçıklar şunlardır;
- Atrioventriküler (AV) kapakçıklar
- Yarım ay (semilunar) kapakçıklar
Atrioventriküler (AV) Kapakçıklar
► Sağ ve sol kulakçıkların, sağ ve sol karıncıklara açıldığı yerlerde bulunan ve bağ dokudan oluşan kapakçıklardır.
► Kulakçıklardan karıncıklara geçen kanın geri dönmesini önlerler.
► Bu nedenle tek yönlü açılıp kapanan kapakçıklardır.
► Sağ kulakçık ile sağ karıncık arasında üçlü (triküspit) kapakçık bulunur.
► Sol kulakçık ile sol karıncık arasında ise ikili (biküspit=mitral) kapakçık bulunur.
► Kalpteki AV kapakçıklarının yapısında bir bozukluk varsa kan kapakçıklardan geriye doğru kaçar. Buna kalp üfürümü denir.
Semilunar (Yarım Ay) Kapakçıklar
► Karıncıklar ile bunlara bağlı olan atardamarlar arasında bulunurlar.
► Karıncıklardan pompalanan kanın geri dönmesini önlerler.
► Tek yönlü açılan kapakçıklardır.
► Aortun sol karıncığa bağlandığı yerde aort kapakçığı,
► Akciğer atardamarının sağ karıncığa bağlandığı yerde pulmoner kapakçık bulunur.
Kalbin Çalışması
► Kalbin çalışması kulakçık ve karıncık kaslarının kasılıp gevşemesi ile olur.
► Kalp kasının kasılmasına sistol, gevşemesine ise diastol denir.
► Kulakçık ve karıncıkların aynı anda kasılması söz konusu olamaz. Ancak kalp dinlenme durumunda iken (0.40 saniye) kulakçık ve karıncıklar aynı anda gevşeme durumundadırlar.
► Bu kasılıp gevşeme sırasında kanın kalpte hareketi sağlanır.
► Kalp çalışırken önce kulakçıklar, sonra karıncıklar kasılır ve gevşer.
► Kulakçıklar ve karıncıkların kasılmaları birbirine zıt olarak gerçekleşir.
► Yani kulakçıklar kasılırken karıncıklar gevşer, karıncıklar kasılırken kulakçıklar gevşer.
► Kulakçıkların kasılması ile kan karıncıklara dolar. Bu sırada karıncıklar gevşeme durumundadır.
► Karıncıkların kasılması ile de kan atardamarlara geçer. Bu esnada kulakçıklar gevşeme durumundadır.
► Odacıklar; kasılma durumunda iken içlerindeki kanı gönderirler. Gevşeme durumunda iken ise kan ile dolarlar.
► Kulakçıkların kasılması sırasında triküspit ve biküspit kapakçıklar açılır.
► Karıncıkların kasılması sırasında ise yarımay kapakçıkları açılır.
► Kalp kapakçıklarının kapanması steteskop yardımı ile duyulabilir.
► Bu sesler "lup-dup" şeklinde duyulur.
► Her atışta vücuda 70 ml. kan gönderilir.
► Birim zamanda kalpten geçen kan miktarına kalp debisi denir.
► Kalbin birbirini izleyen kasılma ve gevşeme olayına kalp döngüsü denir.
► Kalp döngüsü her kalp atışını ifade eder.
► Bir kalp atışı; kasılma, gevşeme ve dinlenme evrelerinden oluşur. Bunların tamamı 0,85 saniye sürer.
► Bu sürenin 0,15 saniyesi; kulakçıkların kasılması,
► 0,30 saniyesi; karıncıkların kasılması,
► 0,40 saniyesi ise kalbin dinlenmesi şeklinde gerçekleşir. Bu esnada kulakçıkların sağ ve sol kulakçıklar birlikte kasılır. Bu sırada karıncıklar ise gevşeme durumunda olur ve kan karıncıklara geçer.
► Ardından karıncıklar kasılıma durumundayken kulakçıklar gevşeme durumunda olur.
► Karıncıkların kasılması ile kan atardamarlarla akciğerlere ve vücuda pompalanır.
► Karıncıkların kasılmasından sonra kulakçıklar ve karıncıklar birlikte dinlenme evresine geçer. Daha sonra yeni bir kalp atışı süreci başlar.
► Atardamarların kan basıncının etkisiyle genişleyip daralmasına nabız denir.
► Her nabız karıncıkların kasılmasına karşılık geldiği için nabız sayısı kalp atışı sayısına eşittir. Sağlıklı yetişkin bir insanın kalbi dakikada 70 - 80 kez atar.
► Nabız; kalbin ritmik kasılma ve gevşemesinin atardamarlarda hissedilmesidir.
El ve ayak bileği ile şakaktaki atardamar yüzeyine hafifçe bastırdığımızda nabız sayısını hissedebiliriz.
► Karıncıklar kasıldığında pompalanan kan atardamarları genişletir.
► Kalbin kasılması gevşemesi sırasında kanın atardamar duvarına yaptığı basınca Tansiyon denir.
Tansiyon; büyük ve küçük tansiyon olmak üzere iki çeşittir.
Büyük Tansiyon: Karıncıkların kasılması sırasında kanın atardamar duvarına yaptığı basınçtır. (Akciğer atardamarı ile aort atardamarına uygulanan basınç) Sağlıklı bir insanda dinlenme anında büyük tansiyon ortalama 120 mm/hg'dir.
Küçük Tansiyon: Karıncıkların gevşemesi sırasında kanın atardamar duvarına yaptığı basınçtır. Sağlıklı bir insanda dinlenme anında küçük tansiyon ortalama 80 mm/hg'dir.
► Tansiyon bireyin yaşına ve vücut özelliklerine göre değişiklik gösterebilir. Belirtilen sınırların dışında tansiyonun görülmesi bir hastalık belirtisi olabilir.
Kalp Ritminin Kontrolü
► Kalp insanda embriyo gelişiminin dördüncü haftasından itibaren atmaya başlar.
► Kalp kasında bulunan bazı hücreler uyartı oluşturabilme özelliğine sahiptir. Bu nedenle kalp kası yaşam boyu hiç durmadan kasılıp gevşeyebilir. Yani kalp; sinir sisteminden herhangi bir uyartı gelmeden yapısı gereği kendi kendine uyartı oluşturup kasılmayı sürdürebilir.
► Kalpte kalp kası hücrelerinin özelleşmesi ile oluşmuş, uyartıların başlatılması ve iletilmesini sağlayan özel bir sistem bulunur.
Bu sistemi oluşturan yapılar;
- Sinoatrial (SA) Düğüm
- Atrioventrikuler (AV) Düğüm
- His Demetleri
- Purkinje Lifleridir.
► Kalp kasında bunu sağlayan yapı üst ana toplardamarın kalbe girdiği yerin yakınında bulunan SA (sinoatrial düğüm) denilen hücre grubudur.
► SA düğüm; kalp kasının kasılma hız ve zamanını belirler.
► Bu hücrelerde oluşan aksiyon potansiyelleri kasılmaları için komşu hücreleri uyarır.
► Kalpte impuls oluşumu ve iletimi sırası ile şu şekilde olur.
► SA düğümden çıkan uyarılar, kulakçıkların duvarlarına yayılır ve her ikisinin de aynı anda kasılmasına yol açar.
► Bu uyarılar, sağ ve sol kulakçıklar arasındaki duvarda yer alan AV (atrioventriküler) düğüme aktarılır.
► AV düğümde; impulslar kalbin uç noktasına yayılmadan önce 0,1 saniye kadar geciktirilir.
► Bu durum kulakçıklardaki kanın karıncıklara aktarılmasını sağlar. (karıncıklar henüz kasılmadan önce)
► AV düğümden çıkan uyarılar önce his demetlerine sonra purkinje liflerine iletilir.
► His demetleri ve purkinje lifleri özelleşmiş kas lifleridir. Karıncık duvarlarında yayılmıştır.
► Uyarıları alan karıncıklar kasılır ve kan atardamarlara pompalanır.
► Böylece kalp bir kez kasılıp gevşemiş olur.
► SA düğümünü etkileyerek kalbin çalışma hızını değiştiren bazı faktörler vardır.
Kalbin Çalışma Hızını Etkileyen Faktörler
Hızlandıran Faktörler
► Sempatik sinirler
► Adrenalin, Noradrenalin, Tiroksin hormonları
► Kafein, Tein (çayın içindeki uyarıcı madde) ve Nikotin gibi kimyasallar
► Kandaki karbondioksit artışı (bu durum kanın pH'ını 7.4'den aşağıya düşürür.)
► Vücut sıcaklığındaki artış (ateşli hastalıklar)
► Ortam sıcaklığının azalması (soğuk hava)
Yavaşlatan Faktörler
► Parasempatik sinirler (vagus siniri)
► Asetilkolin (vagus sinirinden salgılanır)
► Dış ortam sıcaklığının artışı (sıcak hava)
► Kalsiyum gibi minerallerin eksikliği
KAN DAMARLARI
Kalpten pompalanan kan, damarlar sayesinde vücutta kapalı bir sistem içinde dolaşır. Böylece hücrelerin ihtiyaç duyduğu besin, oksijen, su gibi yararlı maddeler doku ve hücrelere ulaştırılırken zararlı atık maddeler ise hücrelerden uzaklaştırılmış olur. Kan dolaşım sisteminde üç tip damar bulunur. Bunlar;
- Atardamarlar (Götürücü damarlar)
- Toplardamarlar (Getirici damarlar)
- Kılcal damarlardır.
Atardamarlar (Götürücü Damarlar)
► Atardamarlar karıncıklardan çıkan kanı doku ve organlara taşıyan damarlardır. Yani kanı vücuda dağıtan damarlardır.
► Atardamarlar genellikle kanı götürdükleri organa göre adlandırılır. Örneğin mideye kan götüren damara mide atardamarı, karaciğere kan götüren damara karaciğer atardamarı denir.
► Atardamarların yapısı dıştan içe doğru;
- En dışta lifli bağ doku; içerdiği lifler sayesinde atardamarın genişlemesine ve tekrar eski haline gelmesine yardımcı olur.
- Ortada düz kas tabakası (elastik lifler içerir); Yüksek kan basıncına karşı atardamarların dayanıklılığını artırır. Damara esneklik kazandırır. Böylece kanın damar içinde rahat ilerlemesine katkı sağlar.
- İçte epitel doku (endotel); tek sıralı yassı epitel dokudan oluşur. Kaygan yapısı sayesinde sürtünmeyi azaltır ve kan akışını kolaylaştırır. Gerekli durumlarda, damarların büzülmesi, kanın pıhtılaşması ve bağışıklık sisteminin harekete geçirilmesi gibi olaylarda rol oynar.
► Düz kas tabakasındaki fazlaca elastik lifler damarın yüksek basınçtan zarar görmesini engeller.
► Atardamarların çeper kalınlığı toplardamarlara göre daha fazladır. Kan basıncının ve kanın akış hızının en yüksek olduğu damarlardır.
► Atardamarlar genelde oksijen bakımından zengin olan temiz kanı taşırlar. Ancak sağ karıncıktan çıkan akciğer atardamarı CO2'ce zengin kirli kanı taşır.
► Akciğer atardamarı kalbin sağ bölümündeki kirli kanı akciğerlere ileterek temizlenmesinde rol oynar.
► Vücudumuzun en büyük atardamaru sol karıncıktan çıkan aort atardamarıdır. Aort; sol karıncıktan çıktıktan sonra sola doğru yay çizerek kollara ayrılır ve akciğer hariç tüm vücut organlarına O2'ce zengin temiz kanı iletir.
Atardamarda Kanın Hareketini Sağlayan Faktörler
Atardamarlardaki kan hareketi;
- Karıncıkların kasılması ile oluşan itme gücü,
- Damarlardaki düz kasların kasılması,
- Arkadan gelen kanın öndekini itmesi
- Yer çekiminin pozitif etkisi ile sağlanır.
Toplardamarlar (Getirici Damarlar)
► Doku ve organlarda aldığı kanı kalbe getiren damarlardır. Ancak kapı toplardamarı kanı kalbe değil karaciğere getirir.
► Akciğer toplardamarı hariç diğer tüm toplardamarlar CO2 (karbondioksitçe zengin) kirli kanı taşır.
► Toplardamarlar; kalbin kulakçıklarından kalbe giriş yapan damarlardır.
► Sağ kulakçığa; alt ve üst ana toplardamar giriş yaparken, sol kulakçığa; akciğer toplardamarı giriş yapar.
► Alt ve üst ana toplar damarlar kirli kanı, akciğer toplardamarı ise temiz kanı kalbe getirir.
► Toplardamarlar çıkış yaptıkları organa göre adlandırırlırlar. (Kalp hariç) Örneğin; akciğerden çıkana akciğer toplardamarı, böbrekten çıkana böbrek toplardamarı gibi adlandırılırlar.
► Toplardamarlar atardamarlar gibi dıştan içe doğru üç tabakadan oluşur.
- En dışta bağ doku (az lifli yapıdadır)
- Ortada düz kas doku; düz kas doku oldukça incedir ve elastik lif oranı çok azdır.
- En içte ise epitel doku (endotel) tabakası bulunur.
► Toplardamarlarda atardamarlardan farklı olarak; bağ doku lifleri az, düz kas dokudaki elastik lifler çok azdır.
► Vücudumuzdaki kanın yaklaşık %70'i toplardamarlarda bulunduğu için damar çapı atardamarlara göre daha geniştir.
► Toplardamarlar en fazla gerilme yeteneğine sahiptir.
► Bu yüzden gerektiğinde dolaşımın başka bir yerinde kullanılmak üzere büyük miktarda kan toplardamarlarda depolanabilir.
► Vücudun sağ ve solundan gelen toplardamarlar birleşerek üst ve alt ana toplardamar olarak kalbe girer.
► Bu birleşme yerinde toplardamarın içindeki kan basıncı sıfır olur.
Toplardamarlarda Kanın Hareketini Sağlayan Faktörler
- Kulakçıkların gevşemesiyle oluşan negatif emme basıncı,
- Damarların yapısında bulunan düz kasların kasılması
- Toplardamarın çevresini saran iskelet kaslarının kasılıp gevşemesi (kas kasılmasıyla damar sıkışır kan kalbe doğru hareket eder.)
- Nefes alma sırasında göğüs kafesinin genişlemesi
- Göğüs boşluğundaki basıncın düşmesi
- Yer çekimi (kalpten yüksekte bulunan toplardamarlarda) ile sağlanır.
► Vücudun alt kısmından gelen toplardamarlarda kanın geriye akmasını engelleyen kapakçıklar vardır. Kapakçıklar kanın kalbe doğru akmasını kolaylaştırır.
Kılcal Damarlar
► Atardamarlar ile toplardamarlar arasında bulunur.
► Sadece tek katlı yassı epitelden dokudan (endotel tabakası) oluşmuştur. Kas ve bağ doku bulunmaz.
► Atardamarlar ile toplardamarlar arasındaki bağlantıyı sağlarlar. Bir atardamar ile toplardamar arasında yüzlerce kılcal damar bulunabilir.
► Kan ile hücreler arasındaki madde alışverişi kılcal damarlarda gerçekleşir.
► Kılcal damarlardaki kan ile doku sıvısındaki madde alışverişi difüzyon ve süzülme ile gerçekleşir.
NOT: Üst derideki epitel dokuda, göz merceğinde ve korneda, kıkırdak dokuda kılcak damarlar bulunmaz. Bu yapılar bağ dokudan beslenir.
► Atardamarlardaki kan, kılcal damarlara geçtiğinde kan akış hızı yavaşlar. Yavaş akan kan sayesinde kan ile hücreler arasında madde alışverişi gerçekleşebilir.
Kan Damarlarının Karşılaştırılması
1. Toplam Kesit Alanı
► Kılcal damar > toplardamar > atardamar
► Kılcal damarlar doku ve organların beslenmesinde rol aldıkları için çok geniş bir alana yayılmıştır. Toplam kesit alanı en fazla olan damarlardır.
Eğer bir damar için kesit alanı söz konusu olursa; toplardamar > atardamar > kılcaldamar olur.
2. Kan Akış Hızı
► Kan akış hızı; damarların toplam kesit alanı ile ters orantılıdır. Bu nedenle kılcal damarlarda kan akış hızı minimum düzeydedir.
3. Kan Basıncı
► Kalpten uzaklaştıkça kan basıncının etkisi gittikçe azalır.
► Özellikle damarların yapısında bulunan elastik lifler kan basıncının düşmesine neden olur.
► Atardamarlarda kan basıncı en yüksektir. Kan basıncının en yüksek olduğu damar aorttur.
► Doku kılcal damarlarında kan basıncı düşse de, kılcal damarlardaki basınç toplardamarlardan daha yüksektir.
Kan ile Doku Sıvısı Arasındaki Madde Alışverişi (Starling Hipotezi)
► Hücreler doku sıvısının içinde bulunurlar. Hücrelerin içinde bulunduğu doku sıvısı ile kan arasındaki madde alışverişi kılcal damarlar aracılığı ile olur. Bu durumu açıklayan hipoteze Starling Hipotezi denir.
► Doku sıvısı; kalbin kasılması sonucu kılcal damarlardan çıkan sıvılar tarafından oluşturulur.
► Doku sıvısının içeriğinde; kan hücreleri (bazı fagositoz yapan akyuvarlar hariç) ve plazma proteinleri (albumin, globulin, fibrinojen gibi) bulunmaz.
► Özellikle hücrelerin ihtiyacı olan besinler, gazlar, çeşitli iyonlar ve hormonlar bulunur.
► Ayrıca doku sıvısında çeşitli atık maddeler de bulunabilir.
► Bağışıklıkla ilgili durumlarda bazı fagositik akyuvarlar damardan doku sıvısına çıkabilirler.
► Madde alışverişinde etkili olan iki farklı basınç vardır. Bunlar; kan basıncı ve kanın osmotik basıncıdır.
1. Kan Basıncı
► Kalbin kanı pompalamasıyla oluşan basınçtır.
► Damar boyunca değişkendir. Kılcal damarın atardamar ucundan toplardamar ucuna doğru gidildikçe kan basıncı düşer. (40 mmHg - 15 mmHg düşer.)
► Kan basıncı kandaki moleküllerin doku sıvısına geçmesini sağlar.
2. Kanın Osmotik Basıncı
► Damar içindeki kanın osmotik basıncını kanda bulunan plazma proteinleri oluşturur. Plazma kanın sıvı olan kısmıdır.
► Plazmada bulunan albumin, globulin ve fibrinojen gibi büyük yapılı proteinler kanın osmotik basıncını oluşturur.
► Bu proteinler suda çözünür ve yoğunluk oluşturur. Damar dışına çıkamazlar. Bu nedenle osmotik basınç kılcal damar boyuncu sabit kalır. (28 mmHg)
► Kan plazmasındaki bu proteinler kanda emme basıncı oluşturur. Böylece doku sıvısında bulunan atıklar ve moleküller toplardamar kılcalları ile emilir ve kana geçer.
Kan basıncı ve osmotik basıncın etkisi ile kılcal damarlarda süzülme ve emilim olayları gerçekleşir.
Süzülme Olayı: Kılcal damarların atardamar ucunda, kan basıncı osmotik basınçtan büyüktür (kan basıncı > osmotik basınç). Bu kan basıncının etkisi ile kandaki su ve çözünmüş maddeler önce doku sıvısına sonra da doku hücrelerine geçer (atardamar kılcallarından doku sıvısına doğru). Bu olaya Süzülme denir. Süzülme sırasında ATP enerjisi harcanmaz.
Emilim Olayı: Kılcal damarların, toplardamar ucunda osmotik basınç kan basıncından büyüktür (osmotik basınç > kan basıncı). Kandaki yüksek osmotik basıncın etkisi ile doku hücrelerindeki su ve çözünmüş atık maddeler önce doku sıvısına sonra da kılcal damarlara geçer (toplardamar kılcalları ile).
► Kılcal kan damarlarının çeperlerinden doku sıvısına; su, oksijen, karbondioksit, tuz, glikoz, amino asit, laktik asit, üre, ürik asit, hormon gibi maddeler geçebilir. Ancak alyuvarlar, plazma proteinleri ve kan pulcukları geçemez.
► Sağlıklı bir bireyde süzülme miktarı emilim miktarından daha fazladır. Bu nedenle hücreler arasındaki doku sıvısı miktarı artar. Bu fazla doku sıvısı lenf damarları tarafından toplanarak tekrar kan dolaşımına taşınır. Böylece doku sıvısının miktarı dengede kalır.
Ödem: Eğer hücreler arasındaki doku sıvısı miktarı normalin üzerine çıkarsa Ödem oluşur. Ödem; lenf damarlarının tıkanması, kan basıncının fazla olması, kanın osmotik basıncının normalin altına düşmesi, doku sıvısındaki osmotik basıncın artması gibi bir çok faktörün etkisi ile oluşabilir.
Vücutta Kanın Dolaşımı
► İnsanda ortalama 5 - 5,5 litre kan bulunur.
► Kan hiç durmaksızın tüm vücudumuzu dolaşır.
► Kanın vücuttaki dolaşımı küçük ve büyük kan dolaşımı olarak iki şekilde gerçekleşir.
Küçük Kan Dolaşımı
► Kalbin sağ karıncığında başlar sol kulakçığında biter.
► Sağ karıncıktan çıkan akciğer atardamarı, iki kola ayrılarak sağ ve sol akciğerlere girer.
► Akciğer kılcallarında O2 - CO2 alışverişi sağlandıktan sonra temizlenen kan 4 Akciğer toplardamarı ile kalbin sol kulakçığına getirilir.
► Akciğer kılcallarında kanın O2 derişimi artarken CO2 derişimi azalır. Ancak üre derişiminde herhangi bir değişiklik olmaz.
► Küçük kan dolaşımında amaç; kanı oksijen bakımından zenginleştirerek temizlemektir.
Tarihte ilk defa kanın sağ karıncıktan akciğer atardamarıyla akciğere gittiğini ve buradan akciğer toplardamarıyla kalbin sol kulakçığına geldiğini ortaya koyarak küçük kan dolaşımını keşfetmiştir.
Küçük kan dolaşımında;
Başlama Noktası: Sağ Karıncık
Kanın Geçtiği Damarlar: Akciğer Atardamarı, kılcal damarı, toplardamarı
Bitiş Noktası: Sol Kulakçık
Büyük Kan Dolaşımı
► Sol karıncıkta başlar sağ kulakçıkta son bulur.
► Büyük kan dolaşımında amaç; oksijence zengin kanı dokulara iletmek, dokularda kirlenen kanı alarak kalbe getirmektir.
► Sol karıncıktan çıkan aort atardamarı, kanı akciğer hariç tüm vücut organlarına pompalar.
► Aorttan ayrılan kollar vücudun alt ve üst kısımlarındaki organlara O2 iletir.
► Dokulardan alınan CO2'ce zengin kirli kanı ise alt ve üst ana toplardamarlar ile kalbin sağ kulakçığına getirirler.
► Aorttan ayrılan ilk damarlar kalbin beslenmesini sağlayan koroner damarlardır.
► Büyük kan dolaşımında sindirim kanalından gelen toplardamarlar (mide, bağırsaklar, pankreas, ayrıca dalak) doğrudan alt ana toplar damarına bağlanmaz. Bu organlardan çıkan toplardamarlar önce kapı toplardamarına bağlanır. Oradan karaciğere giriş yaparlar. Daha sonra karaciğerden çıkan karaciğer üstü toplardamarı ile alt ana toplardamarına bağlanır.
► Bacaklar, böbrek ve üreme organlarından çıkan toplardamarlar ise alt ana toplarmarına doğrudan bağlanarak kalbin sağ kulakçığına kirli kanı iletirler.
► Baş, boyun ve kollardan gelen kirli kan; üst ana toplardamarı ile kalbin sağ kulakçığına giriş yapar.
► Büyük dolaşım ise akciğer dışında kalan dokuların oksijen ve besin ihtiyacını karşılar.
► Ayrıca organlarda oluşan metabolik atıkları uzaklaştırır.
Büyük kan dolaşımında;
Başlama Noktası: Sol Karıncık
Kanın Geçtiği Damarlar: Akciğer Atardamarı hariç tüm atardamarlar, akciğer kılcal damarı hariç tüm kılcal damarlar (yani doku kılcalları), akciğer toplarmarı hariç tüm toplardamarlar
Büyük kan dolaşımında kan sadece akciğerlere uğramaz.
Bitiş Noktası: Sağ Kulakçık
1. Vücuttaki en kirli kanı taşıyan damarımız: AKCİĞER ATARDAMARIDIR.
2. Vücuttaki en temiz kanı taşıyan damarımız: AKCİĞER TOPLARDAMARIDIR:
3. Amonyak miktarının en fazla olduğu damarımız: KARACİĞER KAPI TOPLARDAMARIDIR.
4. Boşaltım atığı miktarının en fazla olduğu damarımız: BÖBREK ATARDAMARIDIR.
5. Boşaltım atığı miktarının en az olduğu damarımız: BÖBREK TOPLARDAMARIDIR.
6. Hem atardamar hem de toplardamardan kan alan organlarımız: KARACİĞER ve KALP
7. Hem temiz hem de kirli kan alan organlarımız: KARACİĞER ve KALP
1. Karaciğere giren atardamarda NH3 (amonyak) fazla iken karaciğer toplardamarında üre ve ürik asit fazladır.
2. Böbrek atardamarında amonyak, üre ve ürik asit fazla iken böbrek toplardamarında CO2 fazladır.
Kan Dokunun Yapısı ve Görevleri
► Kan vücudun sıvı olan tek dokusudur. Damarların içinde dolaşır. Vücut içinde pek çok görevi vardır.
Kanın Görevleri
1. Taşıma Görevi
► Hücrelerde oluşan metabolik atıkları ve CO2'yi böbrek, karaciğer, akciğer gibi organlara taşır.
► Besin monomerlerini ve O2'yi tüm hücrelere taşır.
► Hormonları hedef organlara taşır.
2. Savunma Görevi
► Vücuda giren yabancı maddeleri fagositoz ile ortadan kaldırır.
► Akyuvarların ürettiği antikorlar ile patojenlere etkisiz duruma getirir.
3. Koruma Görevi
► Yaralanma ve diğer kanama durumlarında pıhtılaşma olayı ile kan kaybını ve vücuda mikropların girişini önler.
4. Düzenleme Görevi
► Vücut sıcaklığının sabit tutulmasında etkili olur.
► Vücudun asit - baz dengesini (pH'ını), mineral, su ve iyon dengesinin korunmasında etkili olur.
Kanın Yapısı
► Yetişkin bir insanda ortalama 4 - 5 litre kan bulunur.
► Kan santrifüj edildiğinde kanın bileşiminde olan maddeler yoğunluklarına göre ayrılır. Buna göre kan iki kısma ayrılır.
1. Kan Plazması
► Plazmanın %90-92’sini su, %7-8’ini kan proteinleri oluşturur.
► Plazma içeriğinde; glikoz, aminoasit, üre, ürik asit, yağ molekülleri, vitaminler, mineraller, hormonlar, çeşitli enzimler, solunum gazları, metabolik atıklar, çözünmüş inorganik tuzların iyonları (kalsiyum, sodyum, poptasyum, magnezyum, klor, bikarbonat vb.), antikorlar ve plazma proteinleri bulunur. Plazmada bulunan en önemli proteinler; albümin, globülin, immünoglobülin, fibrinojen ve protrombindir.
Kan Plazmasında Bulunan Bu Maddelerin Görevleri Şunlardır.
Su; Çözücülük ve taşıma görevi yapar.
İyonlar; Osmotik basınç pH dengesinin ayarlanması, kas ve sinir hücrelerinin işlevini yerine getirebilmesi ve zar geçirgenliğinin düzenlenmesi gibi olaylarda görev alırlar.
Plazma Proteinleri;
Albümin; osmotik basınç ve pH dengesinin ayarlanmasını sağlar.
Globülin; antikorların yapısını oluşturur.
Antikorlar; mikroplara karşı savunma görevi yapar.
İmmünoglobülinler; vücut savunmasında görev alan antikorlardır.
Histamin; kılcal damar geçirgenliğinin ayarlanmasını sağlar.
Fibrinojen; yaralanma anında aktifleşip fibrin haline gelir ve kanın damar dışında pıhtılaşmasını sağlar. Plazmanın fibrinojenden arındırılmış kısmına serum denir.
► Plazma proteinleri genellikle karaciğerde üretilir ve ekzositoz ile damarlara geçer.
► Plazmada ayrıca kanın damar içinde pıhtılaşmasını önleyen Heparin bulunur. Heparin protein değil bir polisakkarittir.
Kanda büyük moleküllü organik bileşikler (nişasta, glikojen, maltoz, sükroz, laktoz, dipeptit, tripeptit, polipeptit vb) ve sindirim enzimleri bulunmaz.
Kan basıncının etkisiyle plazmanın kılcal damar dışına çıkan kısmına doku sıvısı denir. Doku sıvısında; büyük yapılı plazma proteinleri ve alyuvar hücreleri bulunmaz. Plazmada az miktarda trombosit ve akyuvar hücresi bulunabilir.
2. Kan Hücreleri
► Kan dokuda üç çeşit hücresel eleman bulunur.
► Bunlar;
1. Alyuvar (Eritrosit) = Kırmızı Kan Hücreleri
2. Akyuvar (Lökosit) = Beyaz Kan Hücreleri
3. Kan Pulcukları (Trombosit) = Pıhtılaşma Elemanları
► Kan hücreleri;
- Solunum gazlarının (O2 ve CO') taşınmasında
- Bağışıklığın sağlanmasında
- Kanın pıhtılaşmasında görev alırlar.
1. Alyuvar (Eritrosit) = Kırmızı Kan Hücreleri
► Kan içinde en bol bulunan hücrelerdir.
► 1 mm3 kanda, 4,5-5 milyon kadar alyuvar bulunur.
► Bu oran, kadın ve erkekte farklı olabildiği gibi yaşanılan coğrafi bölgelere göre de değişir.
► Örneğin, dağlık alanlarda yaşayan insanlarda atmosfer oksijeninin azalmasına bağlı olarak alyuvar sayısı artmaktadır.
► Alyuvarlar kırmızı kemik iliğinde üretilir.
► Yapılarında demir içeren bir protein olan hemoglobin bulunur.
► Hemoglobin, kana kırmızı rengini verir ve oksijen ile karbondioksitin taşınmasında görev alır.
► Alyuvarların yüzeyinde bulunan glikoproteinler (A, B ve Rh glikoproteinleri) ise kan gruplarının belirlenmesini sağlar.
► Alyuvarlar damar dışına çıkamaz ve pasif hareket eder.
► Bu hücreler olgunlaşıp kana geçtiklerinde çekirdeklerini ve zarlı organellerini kaybederek ortası çökük bir şekil alır.
► Bu özellikleri hemoglobin taşıma kapasitelerini artırır.
► Tüm memelilerin alyuvarları çekirdeksizdir.
► Bu nedenle alyuvarlar bölünemez ve kendilerini yenileyemez.
► Normal fizyolojik koşullarda, alyuvarların (eritrositlerin) yıkımı yani parçalanması temel olarak şu organlarda gerçekleşir:
Dalak: Alyuvarların ömürleri tamamlandığında (yaklaşık 120 gün) dalak içerisindeki kırmızı pulpa bölgesinde bulunan makrofajlar tarafından fagositoz yoluyla parçalanırlar.
Karaciğer: Kupffer hücreleri, karaciğerin alyuvar yıkımında önemli bir rol oynar.
Kemik İliği: Bazı durumlarda, kemik iliğindeki makrofajlar da alyuvarların parçalanmasında görev alabilir.
2. Akyuvar (Lökosit) = Beyaz Kan Hücreleri
► Lökosit olarak da tanımlanan akyuvarlar 1 mm3 kanda, yaklaşık 6000-10.000 kadar bulunur.
► Akyuvarlar kırmızı kemik iliğinde üretilir.
► Bazı akyuvar çeşitleri üretildikten sonra dalak, timüs bezi, lenf düğümleri gibi lenfatik organlarda aktifleşir.
► Ömürleri birkaç gündür.
► Renksiz ve çekirdekli kan hücreleridir.
► Bağışıklık sisteminin önemli hücreleri olan akyuvarların bir kısmı, kılcal damar duvarından doku sıvısına geçerek bakterileri fagositozla yutabilen hücrelere dönüşür.
► Bir kısmı ise özgül bağışıklığın sağlanmasında görevli olan T ve B lenfositlerini oluşturur.
► Timüs bezinde olgunlaşan lenfositler T lenfositleri adını alır.
► Olgunlaşmalarını fetüs döneminde karaciğerde, doğumdan sonra kemik iliğinde tamamlayanlar ise B lenfositleri olarak adlandırılır.
► T lenfositleri antijenle doğrudan temas ederek salgıladıkları kimyasal maddelerle onları yok eder.
► Diğer savunma hücrelerini antikor üretmesi için uyararak vücut savunmasında rol oynar.
► B lenfositleri ise antijeni tanır ve antijenin yapısına uygun antikor üretir.
► Lenfositler sinir dokusu hariç her dokuda bulunur.
3. Kan Pulcukları (Trombosit) = Pıhtılaşma Elemanları
► Çekirdek içermeyen, kanın pıhtılaşmasında rol oynayan hücre parçacıklarıdır.
► Yaralanmalarda salgıladıkları enzimle, kanın pıhtılaşmasında görev alırlar.
Kanın Pıhtılaşması
► Kan, damar içinde dolaşırken plazma içinde bulunan heparin sayesinde pıhtılaşmaz.
► Eğer damar zedelenirse kan, damar dışına çıkar ve kan pulcukları sürtünmeye bağlı olarak parçalanır.
► Kan pulcuklarından ve hasar gören damar çeperinden tromboplastin salgılanır.
► Tromboplastin, K vitamini ve Ca+2 iyonları yardımıyla karaciğerde sentezlenen protrombini trombine dönüştürürken trombin de plazma proteini olan fibrinojeni fibrine dönüştürür.
► Fibrin, lifli bir proteindir ve kan hücrelerini sararak çökeltir.
► İçinde alyuvar, akyuvar ve kan pulcuklarının olduğu, pıhtı olarak adlandırılan bir yapı oluşur.
► Oluşan pıhtı ile yara tıkanır ve kanama durur.
► Kan plazması içinde pıhtılaşmadan sorumlu faktörlerden birinin olmaması kanama sırasında önemli kan kayıplarına neden olur.
Kan, yaşamın sürmesini sağlayan en önemli vücut sıvısıdır. Kanın vücuttaki görevleri aşağıda özetlenmiştir.
► Kan, kalp ve damarlar aracılığıyla tüm vücudu dolaşarak besin moleküllerini, solunum gazlarını, hormonları, mineralleri, vitaminleri ve atık ürünleri ilgili yerlere taşır.
► Pıhtılaşma mekanizması ile kan kayıplarını önler.
► Vücut sıcaklığının ayarlanmasında, asit baz dengesinin sağlanmasında ve osmotik dengenin düzenlenmesinde işlev görür.
► Vücut savunmasında rol oynar.
Kan Grupları
► İnsanlarda A, B, O alelleriyle ortaya çıkan dört farklı kan grubu vardır.
► Bunlar A, B, AB ve kan gruplarıdır.
► Kan grupları, alyuvarların zarında antijen olarak adlandırılan glikoproteinlere göre belirlenir.
► Kan plazmasında ise antikor denilen proteinler bulunur.
Kan Nakilleri
► Kan nakillerinde antijen-antikor ilişkisine bakılır.
► Aynı gruptan antijen ve antikorlar bir araya gelirse alyuvarlar çökelir.
► Bu çökelmeye aglütinasyon denir.
► Aglütinasyon oranının çok fazla olması durumunda damarlar tıkanır.
► Ani şok ve ölüm gerçekleşir.
► Örneğin, A kan grubundan bir kişinin kanını yanlışlıkla B kan grubundan bir kişiye verdiğimizi düşünelim.
► A kan grubunda bulunan A antijeni, B kan grubunda bulunan anti-A ile birleşir ve alyuvarlar çökelir.
► Kan alışverişi, teorik olarak yukarıda belirtildiği gibi açıklanmasına karşın pratikteki uygulamada aynı grup olan kanlar tercih edilir.
► Çünkü farklı gruplar arasında yapılan kan nakillerinde az da olsa çökelme görülebilir.
► Örneğin A, B ve 0 kan grubundan AB kan grubuna kan verildiğinde kısmi çökelme görülür.
► Bu çökelmenin nedeni A, B ve 0 kan grubundaki antikorların, AB kan grubundaki antijenlerle bir araya gelmesidir.
► Bu durum ağır kan kayıplarının olduğu zaman bireye fazla oranda kan verilmesine bağlı olarak daha fazla çökelme olacağından oldukça tehlikelidir.
Rh Faktörü
► Kan gruplarının belirlenmesinde ve kan alışverişlerinde Rh faktörü de önemlidir.
► Rh faktörü alyuvarların yüzeyinde bulunan bir antijendir. Bu antijeni taşıyan bireyler Rh (+), taşımayanlar Rh (–) kan grubundandır.
► Rh (–) olan bireyler Rh (+) bireylere kan verebilirken Rh (+) bir birey, Rh (–) bireye kan veremez.
► Bunun nedeni Rh (+) bireyin alyuvar zarındaki antijenlere karşı Rh (–) bireyin kan plazmasında antikorların oluşmasıdır.
► Rh antijen ile Rh antikorunun bir araya gelmesi alyuvarların parçalanarak çökelmesine neden olur.
► Bu nedenle kan alışverişlerinde Rh faktörünün uygunluğu önemlidir.
2. Lenf Dolaşım Sistemi
► Kılcal damarların atardamar ucundan boşluğa geçen sıvının tamamı, toplardamar ucundan kılcala geri emilemez ve bazı küçük kan proteinleri doku sıvısında kalır.
► Eğer proteinler tekrar kana alınmazsa insan 24 saat içinde ölebilir.
► Hücreler arası boşlukta biriken sıvının kana dönüşü lenf sistemi ile sağlanır.
► Lenf sistemi, lenfositlerin oluşumunu ve olgunlaşmasını sağlayarak vücudun savunmasında da görev alır.
► Ayrıca ince bağırsaklardan emilen yağ asiti, gliserol ve yağda çözünen vitaminlerin kan dolaşımına katılmasını sağlar.
► Lenf dolaşımı, kan dolaşımına göre oldukça yavaştır.
► Yalnızca omurgalılarda görülen lenf dolaşımı; lenf sıvısı, lenf damarları ve lenf düğümlerinden oluşur. Dalak, timus bezi, bademcikler, apandis lenf sisteminde yer alan önemli organlardır.
Lenf Sıvısı
► Lenf damarlarına geçen doku sıvısına lenf sıvısı denir.
► Lenf sıvısının bileşimi doku sıvısına benzer.
► Lenf sıvısında; makrofaj ve lenfosit adı verilen akyuvar hücreleri, küçük moleküllü proteinler, glikoz, amino asit, tuz ve su gibi maddeler, şilomikron, yağda çözünen vitaminler (A,D,E,K) ve bir miktar doku sıvısı bulunur.
► İçeriğinde alyuvar bulunmadığı için lenf sıvısı renksizdir ve akkan olarak tanımlanır.
► Lenf sıvısında plazma proteinlerinden biri olan ve pıhtılaşmada görevli fibrinojen bulunmaz.
► Lenf sıvısı dokulardan kalbe doğru hareket eder. İçeriğinde bulunan akyuvarlar sayesinde vücut savunmasında da rol oynar.
Lenf Damarları
► Lenf damarları, lenf kılcalları ile lenf toplardamarlarından oluşur.
► Lenf atardamarı bulunmaz.
► Dokular arasına yayılmış ince çeperli ve oldukça geçirgen olan lenf kılcalının bir ucu kapalıdır ve doku sıvısı ile temas hâlindedir.
► Diğer ucu ise lenf toplardamarına bağlıdır.
► Vücudun alt bölgelerindeki lenf toplardamarlarında tek yöne açılan kapakçıklar bulunur.
► Bu kapakçıklar, lenf sıvısının kalp yönüne doğru akmasına yardımcıdır.
► Lenf sıvısının hareketinde kapakçıkların yanı sıra;
- İskelet kaslarının hareketi,
- Soluk alıp verme sırasında göğüs iç basıncında oluşan değişiklik ve
- Arkadan gelen sıvının öndekini itmesi etkilidir.
Lenf Kılcalları;
- Uçları kapalı tüp şeklinde damarlardır. Dokular arasında yayılmıştır.
- Lenf toplardamarlarına açılırlar. Lenf kılcallarının bir ucu kapalı olup doku sıvısı ile temas halindedir. Diğer ucu ise lenf toplardamarlarına bağlıdır.
- Lenf kılcalları tek sıra epitelden oluşur. Kılcal kan damarlarından farklı olarak Lipoprotein gibi büyük moleküllere de geçirgendir.
- Lenf kılcallarında madde geçişi; doku sıvısından lenf kılcallarına doğru tek yönlü gerçekleşir. Doku sıvısından emilerek lenf kılcalına alınan sıvı, damardan dışarı çıkamaz.
- Geçirgenlikleri kan kılcallarından daha yüksektir.
- Lenf kılcallarının birleşmesiyle göğüs lenf kanalı ve sağ lenf kanalı adı verilen iki büyük lenf damarı oluşur.
- Göğüs lenf kanalı vücudun sol bölümünden kalbe ulaşır.
- Merkezi sinir sisteminde ve kemik iliğinde lenf damarları bulunmaz.
Lenf Düğümleri
► Lenf toplardamarlarının birleştikleri yerlerde oluşan yapılara lenf düğümü denir.
► Bademcikler, dalak, timüs bezi en önemli lenf düğümleridir.
► Dalak; büyük bir lenf düğümü gibidir. Görevleri;
- Lenfosit üretimi
- Patojen maddeleri yakalayarak yok etmek
- Ömrünü tamamlamış alyuvarların parçalanması
- Alyuvarların parçalanmasıyla açığa çıkan demirin tekrar kullanılmasını sağlamak
- Embriyonik dönemde fetüsün kan hücrelerini üretmek gibi görevleri vardır.
► Koltuk altlarında, kasık bölgelerinde çok sayıda lenf düğümü bulunur.
► Lenf düğümlerinde patojen mikroorganizmaları kısa sürede ortadan kaldıran ve bağışıklık sisteminde etkili olan lenfosit hücreleri üretilir.
► Bağışıklıkta etkili olan lenfositler; lenf düğümlerinde ve kırmızı kemik iliğinde üretilir.
► Lenfositler antikor üreterek ya da antijeni yok edecek kimyasal maddeler salgılayarak vücut savunmasında rol oynar.
► Lenf, kan dolaşım sistemine dönmeden önce lenf düğümleri aracılığı ile filtre edilir.
► Lenf sıvısı içinde bulunan virüs, bakteri, kanserli hücreler, yabancı maddeler tutulur. Bunlar lenf düğümleri içine yerleşmiş lenfositler ve diğer akyuvar hücreleri tarafından yokedilir. Böylece arınmış lenf sıvısı kan dolaşımına katılır.
► Vücudun bazı enfeksiyonlara karşı koyması sırasında bu hücreler aşırı çoğalarak lenf düğümlerinin şişmesine neden olur.
► Örneğin önemli lenf düğümlerinden olan bademciklerin şişmesinin nedeni, vücuda giren mikroorganizmalarların yok edilmesi sırasında lenfositlerin hızla çoğalmasıdır.
Ödem ve Lenf İlişkisi
► Dokularda oluşan sıvı birikimine ödem denir.
Ödemin nedenleri;
- Lenf damarlarının tıkanması
- Damarlarda bulunan kapakçıkların yapısının bozulması
- Kan proteinlerinin azalmasına bağlı olarak kan osmotik basıncının düşmesi
- Kan basıncındaki artış
- Histamin salgılanması
- Dokularda tuz birikimi ödem oluşumuna neden olabilir.
Fil Hastalığı
► Lenf damarları parazitlerle tıkanırsa doku sıvısının aşırı birikimine bağlı olarak özellikle bacaklarda aşırı şişmeler ortaya çıkar. Bu durum fil hastalığı olarak tanımlanır.
Lenf sıvısı, iki yolla kan dolaşımına katılır.
Birinci Yol
► Vücudun alt bölgelerinden yani bacaklar ve bağırsaklardan toplanan lenf sıvısı, lenf kılcalları ile karın boşluğundaki peke sarnıcına (lenf toplardamarıdır) getirilir. Buradan da en büyük lenf damarı olan göğüs lenf kanalı ile sol köprücük altı toplardamarına bağlanır. Sol köprücük altı toplardamarı ile kan dolaşımına katılır.
► Ayrıca başın sol tarafı ve sol koldan gelen lenf damarları da göğüs lenf kanalı aracılığıyla kan dolaşımına katılır.
► Daha sonra sol köprücük altı toplardamarı, üst ana toplardamarla birleşerek toplanan lenf sıvısını kan dolaşımına (kalbin sağ kulakçığına) katar.
İkinci Yol
► Başın sağ tarafı, sağ kol ve gövdenin sağ yarısından toplanan lenf sıvısı, lenf kılcalları ile boyun bölgesindeki büyük lenf damarına getirilir.
► Bu damar da sağ köprücük altı toplardamarı ile birleşerek üst ana toplardamara bağlanır.
► Böylece lenf sıvısı kan dolaşımına katılır.
► Kan ve lenf yoluyla taşınan sıvılar kalbin sağ kulakçığında bir araya gelir.
Lenf Dolaşımının Görevleri
► Doku arası boşluklara sızan sıvıyı toplayarak kan dolaşımına ulaştırır.
► Lenf düğümleri lenfosit üreterek vücudun savunma sistemine yardımcı olur.
► Yağların sindirim ürünlerinin ince bağırsaktan emilerek kan dolaşımına katılımını sağlar.
Dolaşım Sistemi Rahatsızlıkları
► Dengesiz beslenme, hayvansal yağların ve karbonhidratların fazla tüketimi, sigara ve alkol kullanımı, kirli hava, stres, hareketsiz yaşam, diyabet, şişmanlık, yüksek tansiyon gibi durumlar kalp, kan ve damar sağlığını olumsuz etkiler.
► Aşağıda bu gibi durumlara bağlı olarak ortaya çıkabilen rahatsızlıklara örnekler verilmiştir.
Kalp Krizi
► Kalbin beslenmesini sağlayan koroner damarlardan birinin ya da birkaçının daralması, sertleşmesi ya da tıkanması sonucu kalp kasının ilgili bölümü beslenemez, oksijen alamaz ve kalp kası zayıflar. Bu durum kalp krizine neden olur.
► Kalp krizi sonucu kas dokunun beslenemeyen bölümündeki hücreler ölür ve yenilenemez.
► Kalbin kanı yeterince pompalayamadığı bu durum kalp yetmezliği olarak tanımlanır.
Damar Tıkanıklığı
► Atardamar duvarının esnek bir yapıya sahip olduğunu öğrenmiştiniz.
► Atardamar duvarına kalsiyum tuzları ve yağ birikmesi zamanla damarın esnekliğini yitirmesine neden olur.
► Buna damar sertliği (arterioskleroz) denir.
► Damar sertliğinde damar içine doğru biriken yağ ve kalsiyum tuzları plaklar oluşturur.
► Bu plaklar damarın tıkanmasına ve kalbin zayıflamasına neden olur.
► Bu durum damar tıkanıklığı olarak adlandırılır.
► Damar tıkanıklığına bağlı olarak kalp krizi, beyin kanaması, yüksek tansiyon ve felç gibi hastalıklar ortaya çıkabilir.
Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon)
► Kalbin kasılıp gevşemesi sırasında kanın atardamar duvarına yaptığı basınca kan basıncı ya da tansiyon denildiğini öğrenmiştiniz.
► Atardamarların daralması ya da sertleşmesi sonucu kanın damar duvarına yaptığı basıncın artması ile yüksek tansiyon oluşur.
► Kan basıncının 140/90 mmHg’dan fazla olması durumu yüksek tansiyonu ifade eder.
► Yüksek tansiyon kalp hastalıkları için önemli bir risk faktörüdür.
► Hipertansiyon belirti vermeden ortaya çıkabildiği gibi baş ağrısı, bulantı, kusma, burun kanaması, yorgunluk, endişe, bulanık görme, fazla idrara çıkma gibi belirtiler de gösterebilir.
Tedavi edilmediğinde yüksek tansiyonun vücuda verdiği zararların bazıları şunlardır.
► Damar sertliği,
► Beyin kanaması ve felç,
► Böbrek hasarı,
► Görme kaybı,
► Kalp krizi ve kalp yetmezliğidir.
Yüksek tansiyondan korunmak için;
► Düzenli egzersiz yapılarak ve sağlıklı beslenerek ideal kilonun korunması gerekir.
► Tuz tüketimi azaltılmalıdır.
► Sigara, alkol gibi zararlı alışkanlıklardan, stresten uzak durulmalıdır.
► Yüksek tansiyondan korunmak için yukarıdaki kurallara uyulduğu hâlde tansiyon normal değerlere inmiyorsa hekimin belirleyeceği ilaçların kullanılması ve düzenli kontrollerin yapılması gerekir.
Kangren
► Dokuları besleyen atardamarlarda kan akışını azaltan ya da damarın tıkanmasına neden olan her şey kangrene yol açabilir.
► Şeker hastalığı ve yüksek tansiyon damar tıkanıklığına neden olabilen hastalıklardır.
► Kangren, kollarda ve bacaklarda yaralanma ya da soğukta donma sonucu kan akışının kesilmesiyle de oluşabilir.
► Sigara, kalp ve damar sağlığı için son derece tehlikelidir.
► Sigaranın içinde bulunan nikotin, kanın damar içinde pıhtılaşmasına neden olur ve damarlar tıkanır.
► Tıkanan damar, ilgili organı besleyemez ve kangren oluşur.
► Bu da parmak veya bacağın kesilmesine neden olabilir.
Varis
► Yaşın ilerlemesi, hareket eksikliği, ayakta uzun süre kalma gibi nedenlerle toplardamarlar elastikiyetini kaybeder.
► Toplardamarlardaki tek yöne açılan kapakçıklar işlevini düzgün yapamaz hâle gelir.
► Kalbe doğru gitmesi gereken kan geriye doğru kaçma yapar ve toplardamarları dışa doğru zorlayarak bunların şişmesine neden olur.
► Genelde mavi renkli ve genişlemiş olan bu damarlara varis denir.
► Toplardamar çeperlerinin ve kapakçıklarının esnekliğini yitirmesi sonucu varis oluşur.
Anemi (Kansızlık)
► Kan miktarının ve kandaki alyuvar sayısının azalması anemi olarak tanımlanır.
Aneminin başlıca nedenleri;
► Travma, cerrahi operasyonlar, sindirim kanalı veya Orak hücreler idrar yollarındaki kanamalara bağlı kan kaybı,
► Orak hücre anemisi gibi kalıtsal etkenler,
► Hormonlar ve bazı kronik hastalıklara bağlı yetersiz alyuvar üretimi veya alyuvar yıkımının fazla olması,
► Demir alınımı ya da emiliminin yetersizliği, folik asit ve B vitamininden yoksun beslenme tarzı sayılabilir.
► Genel olarak anemi tedavilerinde beslenme değişikliği, vitamin ve mineral takviyesi, ilaçlar, kan nakli ve kök hücre nakli uygulanmaktadır.
Lösemi (Kan Kanseri)
► Genellikle kandaki akyuvar hücrelerinin kontrolsüz çoğalarak aşırı artması ile ortaya çıkan bir hastalıktır.
► Kanser hücrelerinin aşırı çoğalması kan pulcuklarının ve savunmada rol alan akyuvarların üretiminin azalmasına neden olur.
► Kanser hücreleri kan yoluyla karaciğer, lenf bezleri gibi yapılara hızla yayılabilir. Kişide hâlsizlik, güçsüzlük, bağışıklık sisteminin zayıflamasına bağlı olarak enfeksiyonlara yatkınlık, kilo kaybı, lenf bezlerinde şişkinlik, ateş ve solunum zorluğu gibi belirtiler gözlenebilir.
► Hastalığın erken teşhisinde tedavi şansı oldukça yüksektir.
Dolaşım Sisteminin Sağlıklı Yapısının Korunması
► Dolaşım sisteminin sağlıklı yapısının korunması tüm sistemlerin sağlığı için önemlidir.
► Bu nedenle dolaşım sistemi sağlığı için yapılması gerekenler aşağıda belirtilmiştir.
- Yeterli ve dengeli beslenilmeli, özellikle kızartmadan, tuzlu ve şekerli hamur işlerinden, hazır gıda türü yiyeceklerden uzak durulmalıdır.
- Yağ, vücudumuz için gereklidir ancak fazla tüketilmesi damarların tıkanmasına ve sertleşmesine neden olmaktadır.
- Tuz, kan basıncını artırdığından özellikle yüksek tansiyonu olan kişilerin tuzlu besinlerden uzak durması gerekir.
- Baklagiller, özellikle kandaki kolesterol düzeyini dengelediğinden tüketilmeleri gereklidir.
- Aşırı yorgunluk ve stresten uzak durulmalıdır.
- Çünkü stres, kalp sağlığını olumsuz etkiler.
- Hayata pozitif bakmak, öz güvenli olmak stres hormonlarını azaltacağından kalp sağlığını olumlu etkiler.
- İki saatten fazla sürekli oturmamalı ve ayakta kalınmamalıdır.
- Uzun süre ayakta kalmak toplardamar kapakçıklarının bozulmasına ve varis oluşumuna neden olur.
- Yüzme, bisiklet kullanma ve yürüme gibi fiziksel aktiviteler yapılmalı, açık hava ve bol oksijenden yararlanılmalıdır.
- Bol su içilmelidir. Çünkü metabolik atıkların, toksin maddelerin vücuttan uzaklaştırılması suyla olmaktadır.
- Çok sıcak suyla banyo yapılmamalıdır.
- Sıcak su, kan damarlarının genişlemesine neden olduğundan kalp atışını hızlandırır.
- Dar giysiler giyilmemeli, sıkı kemerler ve çorap lastikleri kullanılmamalıdır. Çünkü kan dolaşımı bozulacağından kalp çalışması olumsuz etkilenir.
- Sigara ve alkol kullanılmamalıdır.
- Alkol, damarların esnek yapısını bozarak genişlemesine neden olur.
- Sigarada bulunan nikotin ise damar tıkanıklığına ve kanın mikroorganizmalara karşı direncinin azalmasına yol açar.
- Ağız içinde oluşan enfeksiyonlar ve çürük dişler varsa tedavi edilmelidir.
- Bademcik iltihaplanmalarına (tonsilit) neden olan mikroorganizmalar kalp kapakçığı rahatsızlıklarına neden olabilmektedir.
- Kan yoluyla bulaşan AIDS, frengi, hepatit gibi hastalıklardan korunmak için sterilizasyonun önemli olduğu bilinmelidir.
- Bir defa kullanılan enjektörler tercih edilmeli, kan nakillerinde kan testleri yapılmalıdır.
- Kalp rahatsızlığı, yüksek tansiyon, alerji, kanser gibi rahatsızlıkları olan kişilerin ve yaşlıların grip aşısı yaptırmaları önemlidir.
Bağışıklık (Savunma Sistemi)
► Çevremizde virüs, bakteri, mantar ve daha pek çok hastalık etkeni bulunmaktadır. Bu etkenlere Patojen (Hastalık Yapıcı) denir. Bu etkenlerin insan vücuduna girerek çoğalmalarına Enfeksiyon adı verilir.
► Hastalık yapan bu mikroorganizmaları, vücudun yabancı bir madde olarak tanımasına ve bunlara karşı kendini korumak ve savunmak için gösterdiği tepkiye Bağışıklık denir.
► Bağışıklığın oluşmasında etkili olan yapı ve organlara ise Bağışıklık Sistemi (İmmün Sistem) denir.
► İnsanda bağışıklık sistemini oluşturan ve vücudun değişik yerlerinde bulunan başlıca yapılar şunlardır.
- Lenf düğümleri
- Timüs bezi
- Dalak
- Kırmızı kemik iliği
- Karaciğer ve Bademcikler gibi yapılar
► Bağışıklığın oluşmasına neden olan; bakteri, virüs gibi mikroorganizmalar ile vücudun kalıtsal yapısına uymayan (kanserli hücreler, allerjenler gibi) diğer bütün maddeler Antijen olarak adlandırılır.
► Antijenler vücuda girdiğinde antikor oluşumuna neden olurlar.
► Antijen, vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi uyarılır ve özgül savunma proteinleri olan antikorlar üretilir.
► Örneğin; bakteriler, virüsler, mantarlar birer antijendir.
► Antijenlerin çoğu, protein ya da nükleik asit ve proteinlerle birleşmiş polisakkaritlerdir.
► Her antikor kendi yapısına uyan antijen ile birleşerek onu etkisiz hâle getirir. Buna antijen-antikor tepkisi denir.
► Antijen-antikor tepkimelerinin özgüllüğü, türler arasındaki akrabalık derecelerinin belirlenmesinde kullanılmaktadır.
► Bağışıklık sistemi hücreleri tarafından üretilen antikorlar, antijenlere özgüdür.
► Antijen - antikor tepkisi doku nakillerinde önemlidir.
► Doku nakillerinin başarılı olabilmesi için nakil yapılan dokudaki antijenlerin aktarıldıkları canlıdaki doku ile uyumlu olması gerekir.
► Vücuda uyumlu olmayan dokuların nakledilmesi durumunda bağışıklık sistemi tepki gösterir. Vücut, nakledilen dokudaki antijenlere karşı antikor oluşturur. Oluşan antikorlar antijenleri etkisiz hâle getirir ve doku nakli başarısız olur.
Bağışıklık Çeşitleri
► Vücudumuz hastalık etkenlerine karşı kendini korumak ve savunmak için çeşitli Savunma Hatlarına sahiptir. Yani bağışıklık sisteminde çeşitli savunma mekanizmaları bulunur.
► Bu savunma mekanizmaları 2 gruba ayrılır.
1. Doğal Bağışıklık (Özgül Olmayan Bağışıklık)
2. Kazanılmış Bağışıklık (Özgül Olan Bağışıklık)
1. Doğal Bağışıklık (Özgül Olmayan Bağışıklık)
► Doğal bağışıklık doğuştan gelir.
► Canlının genetik özellikleri nedeniyle doğuştan sahip olduğu bağışıklığı ifade eder.
► Mikrop ayırt etmeksizin genel bir savunma yapılır.
► Doğal bağışıklığın aktif hale geçmesi için vücudun daha önce bir patojenle karşılaşmasına gerek yoktur.
► Herhangi bir enfeksiyon durumunda hemen aktif hale geçerek patojenin (hastalık yapıcı etken) vücuda girmesini engellemeye çalışır ya da patojeni yok eder.
► Ayrıca ileride oluşacak olan Kazanılmış Bağışıklık savunması için de bir temel oluşturur.
► Hastalık yapıcı etkenlere özgül olmayan bu mekanizmalar;
- Fiziksel engeller (burun, göz, deri gibi),
- Fagositoz yapan hücreler (makrofajlar gibi),
- Doğal katil hücreler,
- İnterferonlar,
- Kompleman sistemler,
- İltihaplanma ve ateşlenme (yangısal tepki)'dir.
► İnsanlar bazı hastalık etkenlerine karşı doğuştan dirençlidir ve bu direnç genlerle yeni nesillere aktarılır.
► Böylece bazı hastalıklara karşı doğuştan korunma sağlanır.
► Doğal bağışıklık türe ve ırka özgü olarak değişir.
► Örneğin, siyahi insanlar sarı humma hastalığına yakalanmazlar.
► Uçuk virüsü tavşanda öldürücü olmasına karşın insanda genel olarak ağız kenarında içi su dolu kabartıları oluşturur ve öldürücü değildir.
► Tavuk kolerası, sığır vebası gibi virüslerin neden olduğu hastalıklara karşı insanlar doğal bağışıklığa sahiptir.
► Buna karşın insanlar için öldürücü olabilen kızamık, boğmaca, çocuk felci gibi hastalıklar da hayvanlarda görülmez.
► Doğal bağışıklıkta patojenler iki savunma hattı ile karşılaşır.
Bunlar;
- Savunmanın birinci hattı (fiziki engeller)
- Savunmanın ikinci hattıdır.
Savunmanın Birinci Hattı
► Hastalık etkeninin vücuda girişini engellerler.
► Patojenlerin vücuda girişini engelleyen mekanizmalar şunlardır:
- Deri
- Ter bezleri
- Tükürük
- Gözyaşı bezleri
- Midedeki HCl
- Safra sıvısı
- Burun ve bu yapıların salgıları ve salgılarda bulunan bazı enzimler etkili olur.
► Dış çevre ile temas eden bu organ ve yapılar, bir patojen ile karşılaştıklarında doğal olarak kendi sıvılarını salgılayarak bir bariyer oluştururlar. Böylece patojenlerin vücuda girişine engel olurlar.
► Antijenlerin yapısına ve türüne bağlı olmadan yapılan bu savunmada hastalık etkenlerinin vücuda girişi ağız, burun, mide, deri ve gözdeki salgılarla engellenir.
Deri: Deride bulunan ter ve yağ bezlerinin salgıları pH’ı düşürerek mikroorganizmaların yerleşmesini ve üremesini önler.
Solunum Yolu: Havadan solunum yoluyla alınan mikroorganizmalar, burun kılları ve soluk borusundaki hücrelerin oluşturduğu mukusla sarılarak (balgam gibi) dışarı atılır.
Gözyaşı: Gözyaşında bulunan lizozim enzimi, çevreden göze gelen mikroorganizmaları parçalar.
Mide Asiti ve Enzimler: Midedeki HCI ve enzimler, besinlerle vücuda giren mikroorganizmaları yok eder.
Tükürük: Gözyaşında olduğu gibi tükürükte bulunan lizozim enzimi, ağız yoluyla giren mikroorganizmaları öldürücü özelliktedir.
Savunmanın İkinci Hattı
► Savunmanın birinci hattını geçen mikroorganizmalar, ikinci savunma hattı ile karşılaşırlar.
► İkinci savunma hattını oluşturan yapılar vücudun iç kısmında bulunurlar.
Bu savunma hattında vücudu koruyan yapılar şunlardır:
- Fagositoz yapan hücreler,
- Doğal katil hücreler,
- Yangısal tepki (iltihaplanma)
- Vücut sıcaklığının yükselmesi,
- İnterferonlar
- Kompleman sistemlerdir.
Fagositoz Yapan Hücreler
► Bazı akyuvar hücreleri ve bağ dokunun makrofajları mikropları oluşturdukları yalancı ayaklarla fagositoz yaparak hücre içine alırlar.
► Besin kofulundaki mikrop lizozom enzimleri ile parçalanır ve etkisiz hale getirilir.
Vücudumuzda fagositoz yapan akyuvar hücreleri şunlardır:
- Kupfer hücreleri
- Makrofajlar
- Monositler
- Nötrofiller
- Eozinofillerdir.
► Kupfer hücreleri karaciğerde bulunan makrofaj grubundaki hücrelerdir.
► Monositler oluştuktan bir kaç saat sonra makrofajlara dönüşürler.
► Bu makrofajların bazıları dokular arasında ve kanda dolaşırken, bazıları organlarda ve dokularda sürekli olarak kalır.
► Dalak, lenf düğümleri, karaciğerde, akciğerde ve sinir sisteminde (beyin ve omurilikte) fagositoz yapan bu makrofajlar sürekli bulunurlar.
Doğal Katil Hücreler
► Fagositoz yapmayan hücrelerdir. Lenfositlerin bir çeşitidir.
► Bu hücreler vücudu dolaşarak patojenlerin enfekte ettiği hücreler ile kanserli hücreleri tanırlar.
► Salgıladıkları lizozim enzimi vb. maddelerle hücreleri ve virüsleri yok ederler.
► Doğal katil hücreler sahip oldukları reseptörler aracılığı ile yok edecekleri hücreleri tanırlar.
► Ayrıca doğal katil hücreler, doku ve organ reddinden sorumlu olan başlıca hücrelerdir.
Yangısal Tepki (İltihaplanma)
► Vücudun herhangi bir yerinde yaralanma ya da hasar oluşursa bu bölgede kızarıklık, şişlik, ısınma ya da ağrı oluşur. Bunların nedeni; iltihaplanma adı verilen yangısal tepkilerdir.
► Yaralı bölge küçükse bu etkiler sadece o bölgede görülür. Ancak büyük bir yaralanma ya da enfeksiyon varsa tüm vücuda dağılabilir.
Yangısal tepki oluşumunda sırasıyla şu olaylar görülür:
1. İlgili bölgede bazofiller ve mast hücreleri histamin adı verilen kimyasal uyarıcıları salgılar. Histamin damar geçirgenliğini arttırır. Böylece yaralı dokuya kan akışı hızlanır.
2. Kılcal damarlardaki sıvı ve akyuvarların damar dışındaki doku sıvısına geçmesi sağlanır.
3. Bununla birlikte aktifleşen makrofajlar ve diğer akyuvarlar salgıladıkları kimyasallar (sitokin gibi) ile yaralı bölgedeki kan akışını hızlandırırlar. Böylece yaralı bölge kızarır, şişer ve sıcaklığı artar.
4. Yaralı bölgeye giden; makrofajlar, akyuvarlar ve antimikrobiyal moleküller burada yabancı hücreler ile savaşır.
5. Yaralı bölgede doku kalıntıları, ölü veya canlı patojenler ve akyuvarlar bulunan bir sıvı birikir. Buna irin adı verilir.
► Bazı akyuvarlar, pirojen adı verilen bir madde salgılayarak vücut sıcaklığının yükselmesine neden olur.
► Yaralanan dokuya geçen bazı akyuvarlar ise fagositozla mikroorganizmaları yok eder.
► Doku sıvısına geçen fibrinojen ve pıhtılaşmada rol oynayan diğer proteinler, pıhtı oluşturarak mikroorganizmaların sağlıklı dokulara yayılmasını engeller.
Vücut Sıcaklığının Yükselmesi (Ateşlenme)
► Vücut savunmasında enfeksiyonlara karşı bir diğer tepki de ateşin yükselmesidir.
► Çok yüksek ateş (40 - 43 oC) enzimlerin yapısını bozduğu için kişinin havale geçirmesine neden olur ve yaşamını tehdit eder.
► Orta şiddetteki ateş (38 - 39 oC) ise mikroorganizmaların çoğalmasını yavaşlatarak vücudun savunulmasını kolaylaştırır. Ayrıca fagositoz yapan hücreleri aktifleştirir.
► Vücuda giren patojenlerin toksinleri kana karıştığında hipotalamus uyarılır.
► Hipotalamus vücut ısısının kontrollü bir şekilde artışını düzenleyerek patojenlerin enzimlerinin çalışmasını engellemeyi amaçlar.
► Ateşlenme bir yangısal tepkidir.
İnterferonlar
► Doğal korunma yollarından biri de bazı hücrelerin interferon denilen antimikrobiyal proteinleri salgılamasıdır.
► İnterferon virüs ile enfekte olmuş hücreler tarafından üretilir.
► Bu moleküller sağlıklı olan komşu hücreleri uyararak virüse karşı önlem almalarını sağlar.
► İnterferonlar virüse özgü değildir. Bu nedenle özgül bağışıklık sağlamaz.
► Doğal katil hücrelerle bazı akyuvar çeşitleri de interferon salgılayabilir. Bu sayede fagositoz yapan hücreler uyarılır ve mikroplara karşı daha etkin savunma yapılır.
► İnterferon sağlıklı hücrelerin virüse karşı hazırlıklı olmasını, virüsün hücrelerde çoğalmasını önleyici mekanizmaları harekete geçirmesini sağlar. Virüsler diğer sağlıklı hücrelere yayılmayacağı için enfeksiyon biter.
Kompleman Sistem
► Kan plazmasındaki aktif olmayan proteinlerdir. Bu proteinler vücuda giren patojenlerin üzerinde taşınan moleküller ile aktifleşirler. Bu da genellikle patojenlerin parçalanmasıyla oluşan tepkimeler sonucunda olur.
► Kompleman sistem proteinleri; yangısal tepkide ve kazanılmış bağışıklıkta yardımcı yapılardır. Ayrıca kompleman sistemdeki bazı proteinler allerjik tepkilerde de etkili olur.
► Bu proteinlerin bazı çeşitleri mikropların zarlarını parçalarken bazıları mikropların birbirine yapışarak çökelmesini sağlar.
2. Kazanılmış Bağışıklık (Özgül Olan Bağışıklık)
► Doğumdan sonra birey yabancı antijenlerle karşılar.
► Birinci ve ikinci savunma hattını aşan mikroorganizmalar, üçüncü savunma hattında lenfosit adı verilen bağışıklık sistemi hücreleri ile karşılaşır.
► Özgül bağışıklık olarak tanımlanan bu savunmada; lenf düğümleri ve kırmızı kemik iliğinde üretilen ve antijenleri tanıma özelliğine sahip olan T ve B lenfositleri görev alır.
- T lenfositleri; hücresel bağışıklıkta,
- B lenfositleri ise humoral (sıvısal) bağışıklıkta görev alırlar.
► Lenfositler; kemik iliğindeki kök hücrelerin farklılaşması ile oluşurlar. Bu hücreler olgunlaştıkları yere göre adlandırılırlar. Buna göre;
- Olgunlaşmalarını fetüs döneminde karaciğerde, doğum sonrasında ise kemik iliğinde tamamlayan lenfositlere B Lenfositleri denir.
- Kemik iliğinde oluştuktan sonra timus bezine geçerek burada olgunlaşan lenfositlere ise T Lonfositleri denir.
► Olgunlaşan bu hücreler daha sonra dalak, bademcik gibi çeşitli lenf düğümlerine geçerler.
► B ve T lenfositleri genetik olarak antijenleri tanıma özelliğine sahip şekilde üretilirler.
► Antijen vücuda girdiğinde bu lenfositler çoğalmaya başlar.
► Bir kısmı antijen ile savaşan kısa ömürlü hücrelere dönüşür. Bir kısmı ise antijeni tanıyan hafıza (bellek) hücrelerine dönüşür. Bu olaya Birincil Bağışıklık (Birincil Tepki) denir. Birincil bağışıklıkta antijene verilen tepki yavaş ve uzun süreli olur.
► Hafıza hücreleri; vücutta uzun süre kalan lenfositlerdir. Aynı hastalık etkeni ikinci kez vücuda girdiğinde hafıza hücreleri daha önce hafızasına kaydettiği için antijene karşı verilen tepki güçlü ve kısa sürede gerçekleşir. Buna İkincil Bağışıklık (İkincil Tepki) denir.
Humoral (Sıvısal) Bağışıklık
► B lenfositleri ve antikorlarla oluşturulan bağışıklığa denir.
► Kan ve lenf gibi vücut sıvılarında gerçekleşen savunma tepkilerini kapsar.
► Humoral bağışıklık denmesinin nedeni; antikorların kan plazması ve lenf sıvısı içinde bulunmasıdır.
► Humoral bağışıklıkta, B lenfositleri antijenle temas ettiklerinde hızla bölünerek plazma hücrelerini oluşturur.
► Plazma hücreleri her antijene karşı özgül savunma proteinleri olan antikorları üretir.
► Üretilen antikorlar kan ve lenf sıvısıyla enfeksiyonlu bölgeye taşınarak antijenleri etkisiz hâle getirir.
► Antikorların; aglütinasyon (çökelme), patojenlerin fagositozunu kolaylaştırma ve toksinleri etkisiz hale getirme gibi fonksiyonları vardır.
► Antikorlar vücutta; dalak, lenf düğümleri ve kemik iliğinde üretilerek kan ve lenf sistemine salgılanırlar.
► Bazı B lenfositleri ise antijeni tanıyan bellek hücrelerine dönüşür ve uzun süre dolaşımda kalır.
► Antijen, ikinci kez vücuda girdiğinde ise hızla çoğalır ve onu etkisiz hâle getirir.
► Bu şekilde oluşan kalıcı bağışıklıkla bazı hastalıklara karşı ömür boyu korunma sağlanır.
► Kızamık, kabakulak gibi bazı çocukluk hastalıkları kalıcı bağışıklığa örnektir.
Hücresel Bağışıklık
► T lenfositleri ile sağlanan bağışıklıktır.
T lenfositleri antikor üretmez. Fagositoz yapmaz. Ancak sinyal moleküllerini sergileyen hücreyi, apoptozise (kontrollü hücre ölümü) yönlendirecek mekanizmaları başlatır. Böylece enfekte olmuş veya kanserleşmiş hücre yok edilir. Böylece T lenfositleri, doğrudan temas ederek antijeni yok ettiği için bu bağışıklığa hücresel bağışıklık denir.
► Salgıladıkları çeşitli kimyasallarla kanserli hücreleri ve çeşitli patojenleri yok ederler.
► Hücresel bağışıklıkta T lenfositleri bakteriler, mantarlar, parazitler, doku nakillerinde yabancı hücreler ve kanser hücreleriyle mücadelede etkinlik gösterir.
► Ayrıca T lenfositleri diğer lenfositleri de uyaran sitokin üretir.
► Aktive olan T lenfositleri çoğalır, bir kısmı hafıza hücrelerine dönüşür, bir kısmı ise antijen ile doğrudan birleşir.
Bağışıklığın Kazanılması
► Bağışıklık iki şekilde kazanılır.
1. Doğuştan Gelen Bağışıklık (Doğal = Kalıtsal Bağışıklık)
2. Sonradan Kazanılan Bağışıklık (Kazanılmış Bağışıklık)
1. Doğuştan Gelen Bağışıklık (Doğal = Kalıtsal Bağışıklık)
► Vücudun herhangi bir hastalık etkenine karşı doğuştan dirençli olmasıdır.
► Doğal bağışıklık savunmanın birinci ve ikinci hattını oluşturan yapılar tarafından sağlanır.
► Doğal bağışıklık; kalıtsaldır, türe ve ırka özgüdür.
2. Sonradan Kazanılan Bağışıklık (Kazanılmış Bağışıklık)
► Doğumdan sonraki dönemde hastalık etkenlerinin vücuda girmesi sonucu bağışıklık sisteminin uyarılması ve antikor üretilerek savunma oluşturulmasıdır.
► Dolayısıyla canlının doğumdan sonra bazı hastalıklara karşı sonradan edindiği bağışıklıktır.
► Kazanılmış bağışıklık iki şekilde ortaya çıkar. Bunlar;
- Aktif Bağışıklık
- Pasif bağışıklıktır.
Aktif Bağışıklık
► Vücuda giren antijenlere karşı B ve T lenfositlerinin savunma yapmasıdır.
► Aktif bağışıklık iki şekilde kazanılır.
- Hastalığı geçirerek
- Aşı yaptırarak
Hastalığın Geçirilmesi
► Su çiçeği, kızamık, kabakulak gibi hastalıkları genellikle hayatımız boyunca bir kez geçiririz.
► Bunun nedeni hastalık sırasında bazı lenfositlerin bellek hücrelere dönüşmesidir.
► Bağışıklık sistemi antijeni tanır ve özgül savunma proteinleri olan antikorlar üretilir.
► Aynı hastalık etkeni ile tekrar karşılaşıldığında çok hızlı bir şekilde oluşturulan antikorlar, antijenleri etkisiz hâle getirerek kişinin hastalanmasını önler ya da hastalık çok hafif geçirilir.
Aşılama
► Aşı, hastalık yapabilme yeteneği azaltılmış ya da yok edilmiş mikroorganizmaları ya da mikroorganizmaların toksinlerini içeren sıvıdır.
► Sağlıklı bireye yapılır. Koruyucudur. İçeriğinde antikor veya antitoksin bulunmaz.
► Aşıya karşı vücut antikor üretir. Aktif bağışıklanma yapar.
► Uzun süreli bağışıklık sağlar. Laboratuvarda hazırlanır. Kanda etkisini gösterir.
► Aşılama ile patojenin antijeni ya da toksini verilince bunlara karşı oluşan lenfositlerden bazıları hafıza hücrelerine dönüşür.
► Aşılanan kişi, hastalık etkeni ile ikinci kez karşılaşırsa hafıza hücreleri antikorların hızla üretilmesini sağlar.
► Her aşının süresi farklıdır. Bu süre bellek hücreleri tarafından belirlenir. Bağışıklığın silinmesini önlemek için belirli aralıklarla aşılama tekrarlanmalıdır.
Vücuda aşı verilmesi;
- Burundan damlatma veya püskürtme
- Deri altına enjekte etme
- Kas içine enjekte etme
- Ağızdan verme
- Doğrudan kana verme şeklindedir.
► Aşı, hastalanmadan önce korunma amaçlı uygulanır ve etkisi uzun sürelidir.
► Aşı ile bağışıklık sisteminin bellek hücreleri hastalık etkenini tanıyarak antijene özgü antikor üretir.
► Bu olay birincil bağışıklık olarak tanımlanır.
► Böylece hastalık çok hafif geçirilir ya da hiç görülmez.
► Bu olay da ikincil bağışıklık olarak bilinir.
► Kızamık, kabakulak, çocuk felci, hepatit gibi aşılar çocuklar için birincil bağışıklığı sağlamaya yönelik hazırlanmıştır.
► Ancak hastalık yapan mikroorganizmaların genetik yapılarının hızlı değişimi nedeniyle her bulaşıcı hastalık, aşılama ile önlenememektedir.
► Bu durum insan sağlığı için sürekli bir tehdit oluşturmaktadır.
► Örneğin, AIDS hastalığına neden olan HIV virüsü için antijenik değişkenliği nedeniyle etkin bir aşı geliştirilememiştir.
► Grip hastalığının da etkeni virüstür. Her sene toplumda gribe neden olan virüs çeşidi farklılık gösterebileceğinden bu hastalıkla ilgili üretilen aşılar zaman içerisinde değiştirilmektedir.
Pasif Bağışıklık
► Hastalanmış kişilere başka bir canlının vücudunda geliştirilen antikorların hazır olarak verilmesidir. Bu yolla sağlanan bağışıklığa Pasif Bağışıklık denir.
► Hazır antikorlar bireye serum ile verilir. Serum; at ve sığır gibi hayvanların kanından elde edilebilir.
► Günümüzde biyoteknolojik yöntemlerle bakterilerde serum üretebilmektedir.
Serumun özellikleri şunlardır:
- Fibrinojensiz kan plazmasıdır.
- Antikor veya antitoksin içerir.
- Hastalık sırasında vücuda verilir.
- Tedavi edicidir.
- Kısa süreli pasif bağışıklık sağlar.
- Bağışıklık sistemini uyarmadığı için etkisi kısa sürer ancak etkisini kanda ve çabuk gösterir.
► Anne sütü içinde bulunan antikorlar da bebeği geçici bir süre hastalıklara karşı koruduğundan pasif bağışıklık olarak kabul edilir.
► Antibiyotikler bağışıklık sağlamaz. Tedavi edicidir. Bakterilerin üremelerini ve protein sentezlerini durduran kimyasallardır. Virüslerin enzim sistemleri ve protein sentezleme mekanizmaları olmadığı için antibiyotiklerden etkilenmezler.
Aşı | Serum |
---|---|
Sağlıklı bireylere uygulanır. | Hasta bireylere verilir. |
Bireye antijen enjekte edilir. | Bireye antikor takviye edilir. |
Genelde uzun süreli bağışıklık sağlar. | Kısa süreli bağışıklık sağlar. |
Aktif bağışıklık sağlar. | Pasif bağışıklık sağlar. |
Alerjilerde Bağışıklık Sisteminin Rolü
► Alerji, çok sık görülen bağışıklık sistemi rahatsızlığı olarak kabul edilir.
► Bağışıklık sistemimizin antijenlere karşı vücudumuzu koruduğunu öğrendiniz.
► Bazı durumlarda ise bağışıklık sistemi normalde vücut için zararlı olmayan yabancı bir antijeni de tehlikeli olarak görebilir ve aşırı tepki verir.
► Alerji olarak tanımlanan bu durumun ortaya çıkışında genetik yatkınlık ve çevresel faktörler önemli rol oynar.
► Alerjiye neden olan antijenler, alerjen olarak tanımlanır.
► Vücut bu alerjenlere karşı antikor üretir ve onu yok etmeye çalışır.
► Vücudun alerjenlere karşı verdiği tepkiler arasında ciltte kabarıklıklar, kaşıntı, egzema, astım, saman nezlesi, konjoktivit gibi durumlar sayılabilir.
► Alerjenler solunum yolu, yiyecekler ve alerjenin deriden teması ile alınabilir.
► Alerjik tepkimelere yol açan maddeler kişiden kişiye değişebilir.
► Bunlar, penisilin ve sulfamid gibi bazı ilaçlar olabildiği gibi polen, bal, fındık, kivi, yumurta gibi besinler de olabilir.
► Alerjinin hangi maddeye karşı oluştuğunun belirlenebilmesi için deri testleri yapılır.
► Bazı alerjen maddelere karşı aşılar geliştirilmiştir.
Otoimmun Hastalıklar
► Bağışıklık elemanları bazı bozukluklardan dolayı, bireyin kendisine ait olan sağlıklı hücrelerini yabancı antijen olarak algılayıp saldırır.
► Bu durum doku ve organların tahrip olmasına bağlı olarak bazı işlevsel bozukluklara yol açar. Bunun sonucunda otoimmun hastalıklar çıkar.
► Bu hastalıklara; çölyak, eklem romatizması, multipl skleroz (MS) ve insüline bağlı diyabet örnek olarak verilebilir.
► Bu hastalıkların tedavisinde bağışıklık baskılayıcı kortizol içeren ilaçlar kullanılır.
Konuya Ait Videolar
-
Soru 1.
5106İnsanlarda kalp atış hızı sabit devam etmez, belirli faktörlerin etkisi ile artar veya azalır. Buna göre;
I. Vagus sinirinden salgılanan asetilkolin ile kalp kasının uyarılması,
II. Böbrek üstü bezlerinden adrenalin hormonun salgısının artması,
III. Kanda taşınan karbondioksit miktarının artması
Durumlarından hangileri kalbin atış hızını artırır?
A. Yalnız I
B. Yalnız II
C. I ve III
D. II ve III
E. I, II ve III
Doğru Cevap İçin Tıklayınız...
Soru 2.
5332Gevşemiş durumdaki bir kalbin kasılıp tekrar gevşemesi sırasında aşağıdakilerden hangisi en son gerçekleşir?
A. Sinoatrial düğüm (SA) sinirsel olarak uyarılır.
B. Karıncıklar kasılır.
C. Atrioventriküler düğüm (AV) uyarılır.
D. His demetleri uyarılır.
E. Uyartı purkinje lifleri boyunca yayılır.
Doğru Cevap İçin Tıklayınız...
Soru 3.
6000İnsanın kan dokusunda bulunan olgunlaşmış alyuvarlar,
I. Karbondioksit bağlama
II. DNA sentezi yapma
III. Antikor sentezleme
Olaylarından hangilerini gerçekleştiremez?
A. Yalnız I
B. Yalnız II
C. Yalnız III
D. I ve III
E. II ve III
Doğru Cevap İçin Tıklayınız...
Soru 4.
5103Kan akış hızı yukarıdaki gibi olan X, Y ve Z damarlarındaki kan basıncı ilişkileri aşağıdakilerden hangisinde doğru verilmiştir?
A. X > Y > Z
B. X = Y = Z
C. X < Y < Z
D. Y > Z > X
E. Z = Y > X
Doğru Cevap İçin Tıklayınız...
Soru 5.
6156Vücut savunmasında rol oynayan organların isimlerini ve görevlerini kısaca yazınız.
Doğru Cevap İçin Tıklayınız...
Soru 6.
5944Kalbin çalışması sırasında karıncıklar kasılırken aşağıdaki olaylardan hangisi gerçekleşmez?
A. Kulakçıkların gevşeme durumuna geçmesi
B. Kulakçık ile karıncık arasındaki kapakçıkların açılması
C. Kanın atardamarlara pompalanması
D. Karıncık ile atardamar arasındaki kapakçıkların açılması
E. Toplardamarlardan kalbe kan gelmesi
Doğru Cevap İçin Tıklayınız...
Soru 7.
5259İnsan vücudunda kan, aşağıdaki durumların hangisindeyken hemoglobinin oksijene doymuşluğu en yüksek değerdedir?
(1988-Öğrenci Yerleştirme Sınavı (ÖYS))
A. Sağ kulakçığa girerken
B. Sol karıncıktan çıkarken
C. Böbreklerden kalbe dönerken
D. Sağ karıncıktan çıkarken
E. Karaciğerden çıkarken
Doğru Cevap İçin Tıklayınız...
Soru 8.
6013Özcan; böbrek, karaciğer ve akciğerlere kan getiren ve kan götüren damarları posterlerle göstererek bir proje ödevi hazırlamıştır.
Özcan posterin altına konu ile ilgili aşağıdaki açıklamaları yazmıştır.
I. Üre bakımından oransal olarak en zengin damar M'dir.
II. K, N, P ve R damarları oksijen bakımından zengindir.
III. Karbonhidrat bakımından zengin besinlerle beslenen tok bir kişide P damarındaki glikoz miktarı M ve N damarlarından fazladır.
Özcan'ın yaptığı açıklamalardan hangileri yanlıştır?
A. Yalnız II
B. Yalnız III
C. I ve II
D. I ve III
E. II ve III
Doğru Cevap İçin Tıklayınız...
Soru 9.
5753Şekilde karaciğerle bağlantılı olan damarlar gösterilmiştir.
Bu damarlar arasında;
I. Oksijen Oranı
II. Üre Oranı
III. Besin Oranı
Değerlerinden hangileri farklılık oluşturur?
A. Yalnız I
B. Yalnız II
C. I ve II
D. II ve III
E. I, II ve III
Doğru Cevap İçin Tıklayınız...
Soru 10.
5175Normal bir insanda karaciğer toplardamarında bulunan kandaki üre miktarının fazla olmasına, aşağıdaki moleküllerden hangisinin yıkımının artması neden olur?
(2010-Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS))
A. Glukoz
B. Glikojen
C. Gliserol
D. Aminoasit
E. Yağ asitleri
Doğru Cevap İçin Tıklayınız...